Liseli eylemleri hız kesmeden devam ediyor.
Öncesinde de ağabeyleri, ablaları üniversiteliler sokaklardaydı.
Daha demokratik, daha özgür bir ülkede yaşamak, geleceklerini kendi ellerine almak ve mutlu bir Türkiye yaratmak için mücadele ediyorlar.
Bütün bu mücadeleler ayrı ayrı kollardan bir yatağa doğru akıyor.
Bu noktada insanın aklına, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) Gorki’nin ‘Ana’ romanından sahneye aktardığı oyun için Sarper Özhan’ın bestelediği, ‘durduramayacaklar halkın coşkun akan selini’ parçası geliyor.
“Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları
Hepsi halka karşıdır
Kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları
Hepsi halka karşıdır
Dergileri, gazeteleri, bütün yayınları
Hepsi halka karşıdır
Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak
Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini”
Bu mücadele bir günde olmadı, bugünlere kolay gelinmedi. Arkasında 150 yıllık bir devrim birikimi, bu birikimin içinde de inişler, çıkışlar, umutlar, hayal kırıklıkları var elbette.
Ama en büyük hayal kırıklığı yaşadığımız son 23 yıldır şüphesiz.
Cumhuriyetin bütün kazanımlarının tehlikeye girdiği, büyük insanlık yürüyüşünde elde ettiğimiz bütün değerlerin çöpe atılmak üzere olduğu günlerden geçiyoruz.
“ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.”
Diyor Büyük Ozan Nazım Hikmet.
Geçtiğimiz günlerde ‘umut’ üniversitelilerdi, bugün liseliler.
Yarın da sen, ben, hepimiz bu umudun taşıyıcısı olacağız.
Yeter ki dayandığımız tarihi unutmayalım.
Yeter ki nicedir küllenen, belki de varlığını bile unuttuğumuz cevherimizi hatırlayalım. O cevherin içinde ne umutlar barındırdığını, hangi demirci örslerinden dövülerek şekil aldığını hatırlayalım.
“Ne pusunursun o bağın gölgesine
Yüzünün şulesi bağı yandırır”
Diyor Karacaoğlan.
Yeter ki, yüzümüzün şulesinin bağı yandıracağını bir kez daha hatırlayalım.