Son yıllarda öyle bir hale geldik ki, neye inansak, kime güvensek şaşırır olduk.
Ahlak desen yerle bir, inanç desen çıkar uğruna eğilip bükülüyor, ekonomi desen zaten can çekişiyor.
Eskiden bizim milletimiz “ahlaklı, dürüst” diye parmakla gösterilirdi. Şimdi o günleri mumla arıyoruz.
Ahlak, artık ya modernlik kılıfıyla ya da dini süslerle karşımıza çıkıyor. Ama içinde ne samimiyet var, ne vicdan.
Eskiden analarımız başına tülbent bağlardı.
Şimdi o da moda uğruna rafa kalktı.
Tesettür, giyim kuşam değil, sanki vitrin oldu.
Arap kıyafeti giyen “dindar” sayılıyor, kendi kültürümüze ait ne varsa hor görülüyor.
Halbuki aynı kıyafet, bizim yabancı diye bildiğimiz başka yerlerde de var.
Yani biz, biz olmaktan çıktık.
Eskiden biri için “Adam gibi adam.” derdik ya, içimiz rahattı.
El sıkışınca söz senetti.
Senet sepet yoktu, çek çart curt hiç yoktu.
Bir söz, bir güven yeterdi.
Diplomasına bakınca “Bu işin ehli.” derdik.
İmamın arkasında içimiz rahat namaza dururduk.
Profesör bir şey söyledi mi kulak kesilirdik.
Peki ya şimdi?
Diploma sahte.
Doktor sahte.
Mühendis sahte.
İmam sahte.
Profesör sahte.
Ekonomi zaten başlı başına yalan dolan.
Rakamlar makyajlı, faturalar şişirilmiş.
Seçim vaatleri sahte.
İhaleler şaibeli.
Adalet desen, terazisi şaşmış.
Tarafsız habercilik masal olmuş.
Et sahte.
Zeytinyağı sahte.
Alkol sahte.
Bal diye glikoz yediriyorlar, köy yumurtası diye tavuk fabrikası yumurtası.
Kredi notları, istatistikler, sınav sonuçları bile sahte.
Torpilsiz kazandım sanan gençler bile sonradan oyuna geldiğini anlıyor.
Sosyal medya desen hepten yalan dolan.
Filtreyle süslenmiş hayatlar, gülücüklerin ardında mutsuzluk…
Dışarıdan “Ne güzel yaşıyor.” dediğimiz insanlar bomboş aslında.
Hatta aşk bile sahte artık.
Gerçek duygular yerini gösterişe bıraktı.
Samimiyetin yerinde şimdi takipçi sayısı var.
Ne varsa hayatımızda, bi' şekilde sahtesi türemiş.
Bir de diziler var ki...
O abartılı, şatafatlı sahnelerle insanlara hayal satıyorlar.
Gerçek hayattan kopuk hayatlar gençlerin kafasını karıştırdı.
Aile dediğin kutsal yapı, yerle bir.
Saygı, sevgi, dayanışma yerine; çıkarcılık, bencillik, yüzeysellik aldı başını gitti.
Evde huzur yok, sokakta güven yok.
İnsan ister istemez soruyor:
Sahte olmayan neyimiz kaldı bu hayatta?
Sokakta, pazarda, okulda, hastanede...
Kime güveneceğiz, neye inanacağız?
Üstüne üstlük bir de herkesin susması yok mu?
Sanki her şey yolundaymış gibi davranıyoruz.
Ama değil!
Biz sustukça, yalan büyüyor.
Sahte olan daha da cesaretleniyor.
Ve bu sahtecilik, sadece üç beş kişinin işi değil.
Bu, yılların birikmiş yanlışlarının eseri.
Liyakat yok, sadakat var.
Denetim yok, görmezden gelme var.
Şeffaflık yok, üç maymun var.
Bazen suçlu insanlar değil, sistemin ta kendisi.
Ama esas mesele şu:
Gerçek sustukça, yalan kök salıyor.
Biz konuşmadıkça, sahte hayat normalleşiyor.
Ne yapacağız peki?
Önce gözümüzü açacağız.
Her söze değil, yapılan işe bakacağız.
İşi ehline vermeyen düzene karşı çıkacağız.
Gazetecinin rahat yazabildiği, hâkimin vicdanıyla karar verdiği, öğretmenin korkmadan ders anlattığı bir ülke için sesimizi çıkaracağız.
Velhasıl kelam…
Hiçbir sistem mükemmel değil ama bu kadar da rezillik fazla!
Sahte olmayan neyimiz kaldı?
Sevgi mi? Zayıf.
Hoşgörü? Kalmadı.
Saygı desen yok.
Anlayış, ticaret, diploma, okul, cami…
Hepsi yara aldı.
İnanç desen, iman desen... zayıfladı, sahteleşti.