Eşref Ural

Tarih: 06.05.2024 19:26

PARTİLER BİZİM NEYİMİZ OLUR?

Facebook Twitter Linked-in

 

 

                Pek çok modern kavram gibi siyasi parti kavramı da hayatımıza Fransız İhtilali sonrası dahil oldu. İhtilalin sıcak günlerinde toplanan Fransız parlamentosunda ortaya çıkan oturma düzeni, iki evrensel siyasi kavramı ortaya çıkardı, sağ tarafta oturanlara “sağcılar”, sol tarafta oturanlara da “solcular” denildi. Bir de meclisin en yukarı sıralarında oturanlar vardı ki, yüksekte oldukları için onlara da “dağlılar” denildi! Sağ ve sol, zaman içerisinde kendi değer yargılarını ürettiler ve dünyanın her ülkesine bu değerler üzerinden ihraç edildiler.

                

                Zamanla siyasi partiler, bilhassa Avrupa’da, sınıfsal temsil anlamında bir karaktere dönüştüler. Burjuvaziyi temsil eden partiler, işçi sınıfını temsil eden partiler ve arada kalan diğer sosyal sınıfları temsil eden partiler. Ve süreç içerisinde birbiriyle aynı ya da yakın değerlere inanan, olaylar ve durumlar karşısında benzer tavırlar gösteren insanların bir araya geldikleri kurumlara dönüştüler. 

Bizim tarihimizde siyasi partilerin karakteri sınıfsal ayrılıklar temelinde değil, devletin yönetilmesi, devletin işleyişi ve halkla kurulması gereken ilişkilerin seyri temelinde ortaya çıkmıştır. İlk siyasi partimiz İttihat ve Terakki Partisi’dir. Onunla birlikte eş zamanlı kurulan bir diğer siyasi partimiz de Hürriyet ve İtilaf Partisi’dir. Cumhuriyet döneminde kurulan pek çok parti, esasen, bu iki ana direk üzerinden yükselmiştir. Genel anlamda İttihat ve Terakki çizgisinde olan partiler daha laik, seküler ve modern bir devlet yönetme iddiasında olmuşlardır, bu geleneğin en bilindik takipçisi de CHP’dir. Hürriyet ve İtilaf Partisi ise, daha muhafazakar sosyal kesimleri temsil eder ki, Demokrat Parti ve devamında Adalet Partisi bu geleneğin temsilcisidirler. 

 

1970’lerden itibaren kurulan Milli Selamet Partisi İslamcı bir akım olarak ortaya çıkmış ve yukarıda özetlediğim iki ana akımın dışında bir yol inşâ etmeye çalışmıştır. Bilhassa 1980’den sonra, NATO-Atlantik ittifakının Sovyet yayılmacılığının önüne geçmek için Türkiye’de uygulamaya soktuğu “Anadolu’nun İslamizasyonu” projesi bağlamında siyasal İslamcı yapılar, partiler, tarikatlar ve cemaatler güçlenmiş ve ciddi bir toplumsal alana hitap etmeye başlamışlardır. 

 

Keza ülkemizde ciddi bir milliyetçi-ülkücü siyasi gelenek ortaya çıkmıştır ve başta MHP olmak üzere, bu doktrin üzre siyaset yapan partiler vardır. Şunu belirtmek gerekir ki Türkiye’de milliyetçilik her zaman güçlü ve etkili bir siyasi damar olarak varlığını sürdürecektir. 

 

Tabi bir de Kürt siyasi hareketinden söz etmek gerekiyor. Şimdilerde adı DEM Parti olan bu siyasi gelenek, Kürt meselesinin bir tarafı ve temsilcisi olarak siyaset yapmakta ve bilhassa Doğu-Güneydoğu şehirlerinde çok ciddi bir sosyal tabana hitap edebilmektedir. 

 

Türkiye’de bu güne kadarki tüm siyasi partilerin hikayeleri üzerinden bir yorum yapacak olursam benim diyeceğim şudur; her ne kadar kendi aralarında kültürel değerler noktasında bazı farklar varmış gibi görünüyorsa da, esasen tamamı devletin/sistemin hassasiyetleri ve öncelikleri bağlamında pozisyon almakta, üslup geliştirmekte ve yol çizmektedirler. Türkiye tarihinde verili sistemden bağımsız, tamamen sosyal bir sınıfa yahut doğrudan halka dayanan bir siyasi parti olmamıştır ve hâlâ da yoktur. Ve dolayısıyla, siyasetçilerin kendilerini “sağcı” ya da “solcu” diye kategorize etmelerinin veya sıfatlandırmalarının da bir anlamı yoktur. Türkiye’deki siyasi partiler asıl partinin, yani “devlet partisinin” hizipleridirler. Bu anlamda, kim hangi siyasi partide yer alırsa alsın, aslında herkes tek bir partinin üyeleridirler, hepsi bu kadar. 

 

 

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —