Mehmet Okan Kaya…
Kanal V’nin ve bağlı organizasyon şirketinin yönetim kurulu başkanı. Yani işin sahibi. Daha önce kendisine dair çeşitli eleştirilerimi yazılarımda dile getirmiştim. Neden eleştirdiğimi geçtiğimiz günlerde yayımladığım yazıda açıkça ifade ettiğim için, bu kez o konuya yeniden değinmeyeceğim.
Bu yazının konusu, Okan Kaya’nın son dönemde karşı karşıya kaldığı hukuki süreç ve kamuoyunda dolaşan iddialar…
Edindiğim bilgilere göre, Manavgat Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen bir organizasyonda, sponsor olan bir otel sahibine hizmet sunan Okan Kaya, organizasyonun bir bölümünü kendi şirketi aracılığıyla üstleniyor. Yapılan iş karşılığında fatura kesiliyor, ödeme alınıyor. Sürecin tüm aşamaları belgelere ve yasal dayanaklara dayanıyor.
Ancak ne olduysa, bundan sonra oluyor.
Organizasyonun ardından, otel sahibi henüz gerekçesini öğrenemediğimiz bir şekilde savcılığa başvurarak şikâyetçi oluyor. Şikâyet üzerine bir soruşturma başlatılıyor. Okan Kaya, bu soruşturma kapsamında gözaltına alınıyor ve sürecin sonunda “nitelikli dolandırıcılık” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderiliyor.
Hukuki süreç elbette devam ediyor. Henüz bir mahkeme kararı yok. Buna rağmen, kamuoyuna yayılan bilgi kirliliği ve özellikle sosyal medyada dolaşan söylentiler olayın seyrini başka bir yöne çekiyor.
Bazı iddialar, Kaya’nın etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı olacağı yönünde.
Bir diğer söylenti ise, tüm mal varlığına el konulduğu…
Bu iddiaları araştırdım. Hem yasal mercilerle hem de Kaya’ya yakın kaynaklarla yaptığım görüşmeler sonucunda net bir şekilde söyleyebilirim ki: Her iki iddia da asılsız. Ne bir itiraf söz konusu ne de mal varlığına el konulduğuna dair herhangi bir resmî belge ya da karar var.
Üstelik Okan Kaya’nın eşi, hâlâ hem şirketin hem de televizyon kanalının başında aktif bir şekilde görev yapıyor. Kendisini şahsen tanımıyorum; fakat tanıyan bir gazeteci dostumun aktardığına göre, Kaya’nın eşi yakın çevresine şöyle demiş:
“HER ŞEYİMİZ YASAL… EKŞİ AYRAN İÇMEDİK Kİ KARNIMIZ AĞRISIN.”
Bu söz, “itirafçı olacak” söylentilerinin de aslında ne kadar temelsiz olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak işin burada bitmediğini de kabul etmemiz gerekir.
Tüm sürece baktığımızda ortada açık, belgeli ve yasal bir iş ilişkisi var. Bu kadar şeffaf bir tabloya rağmen sürecin cezaevine kadar uzanması, bana göre, "kılıfı önceden hazırlanmış bir siyasi operasyon" izlenimi veriyor.
Bu operasyonu kim ya da kimler planladı, kimler yönetti, şu an için kestirmek zor.
Ama bir gerçek var ki unutmamak gerek:
Velhasıl kelam…
Bu oyunu bozacak olan yine Türk yargısıdır.
Bizim görevimiz, yargıya güvenmek; kişisel hesaplaşmalardan değil, hakkaniyetten ve adaletten yana tavır almaktır.
Unutmayalım: Algılar geçicidir. Ama gerçekler, er ya da geç mutlaka gün yüzüne çıkar.
Not:
Bazı denyolar, kendilerince “Muhittin Böcek ve bu adamı neden savunuyorsun?” diyerek bana akıl vermeye kalkıyor.
Dün olduğu gibi bu gafililer bilmezle ki ben her zaman mağdurun yanında durmuşumdur.
Dün Mesut Kocagöz’ün yaşadığı haksızlığa karşı çıktım. Bugün de mağdur edildiğine inandığım bu iki insannın yanındayım.
Üstelik, geçmişte açık açık eleştirdiğim için Okan Kaya ile aramızın iyi olmadığını herkes bilir. Fakat bir insan haksızlığa uğruyorsa ve bu durumun üzerine basılarak prim yapılmaya çalışılıyorsa, ben buna sessiz kalamam.
Ayrıca, bugüne dek Okan Kaya’dan faydalanan; onun gücüne karşı esas duruşa geçen, şimdi ise ortalıktan kaybolan bazı insanların nasıl sessizliğe büründüğünü de çok iyi biliyorum.
Zamanında aynı masalara oturdukları, menfaat sağladıkları Kaya hakkında bugün spekülatif laflar edenlerin kim olduklarını da biliyorum.
Nasıl sinsice geri çekildiklerini, arkadan konuşmaya başladıklarını görüyorum.
Ve eminim ki, bu taşlar yerli yerine oturduğunda, bu aymaz ve çıkarcı kişiler yeniden bu isimler etrafında kümelenmeye çalışacak.
Ama bilin ki bu, benim için sadece bir "TIN" sesi kadar bile anlam ifade etmeyecek.
İyiliği unutup, zor günde sıvışanları yazmak ise boynumun borcu.
Çünkü ben tarafsız değilim: Mağdurun tarafındayım.
..