Şöyle ki;
Kamu kurum ve kuruluşlarında söz sahibi olan liyakat değil, siyasetin bizzat kendisi.
Yaklaşık 20 yılın sonunda ortaya çıkan bu düzen, şehrin damarlarını tıkayan bir yapıya dönüşmüş durumda.
Hangi siyasi partide olursa olsun, belediyelerde kritik noktalar işin ehline göre değil, siyasi dengeye göre dağıtılıyor.
Fen işleri, basın ve halkla ilişkiler, imar müdürlükleri… Bu durum artık o kadar bariz ki, bakınca hemen görüyorsunuz.
Diğer birimler çok mu farklı?
Al birini vur ötekine.
Aynı tas, aynı hamam.
Kurumların kapıları bilgiye değil, siyasi bağlantılara göre açılıyor.
Böyle olunca dikkat edin, soytarılar baş olmak için takla performanslarını artırıyor.
Takla, takla, takla…
Özellikle belediyelerde kimse “Bu görevi kim en iyi yapar?” diye sormuyor.
Onun yerine şu soruluyor:
“Bu koltuk kime siyasi olarak daha çok yarar sağlar?”
Hiç kimse kusura bakmasın ama devlet ciddiyeti beklenen kurumlar artık iş bilene değil, ilişki bilene öncelik verir hale geldi.
Makamlar sorumluluk yeri olmaktan çıkıp siyasi hesapların oyuncağına dönüştü.
Görev dağılımları ehliyete göre değil, talimata göre yapılıyor.
Antalya’daki çarpıklığın en somut örnekleri kurumların içinde açıkça görülüyor:
Yılların inşaat mühendisleri pasif konumlara itilip boş koltuklarda oturtuluyor, ziraat mühendisi temizlik birimine atanıyor, dünya görüşü nedeniyle gazeteciler sokak hayvanları birimlerine kaydırılıyor.
İnşaat mühendisleri alakasız masalara sürülüyor.
Uzmanlık gerektiren işler ehline değil, “yakın olana” veriliyor.
Gerçek meslek sahipleri mobbing ile sistem dışına itilirken, liyakatsizler hak etmedikleri pozisyonlara getiriliyor.
Bu bir plansızlık değil; bu düzenin ta kendisi.
Kurumların çöküşü de, şehirdeki hizmetlerin aksaması da işte tam olarak bu tercihler yüzünden yaşanıyor.
Bugün başta belediyeler olmak üzere Antalya’daki kamu yapısı ciddi şekilde tıkanmış durumda.
Çünkü makamları ehil insanlar değil, siyasi tercihlerin gölgesi yönetiyor.
Kamu binalarında en çok konuşulan şey projeler veya hizmetler değil;
kimin hangi siyasi ekibe yakın olduğu.
Kurumlar çalışmak için değil, dengeleri korumak için dizayn ediliyor.
Bu yüzden o meşhur söz, Antalya’nın ruh halini birebir anlatıyor:
“Takla performanslarını artıranlar…”
Sadece siyasette değil; kamu koridorlarında, devletin kapılarında ve karar mekanizmalarında boy gösteriyorlar.
Oysa Antalya gibi büyük bir şehrin kaderi, bu küçük hesapların insafına bırakılamaz.
Kamu kurumları birilerinin siyasi kariyer basamakları olamaz.
Bu şehir, kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyenlerin at koşturacağı bir alan hiç değildir.
Velhasıl kelam…
Unutulan bir gerçek var:
Siyasi güç geçicidir; taklacılık da öyle.
Bugün birine takla atanların yarın gelene aynı taklayı atacağı kesindir.
Ama liyakat…
Liyakat kalıcıdır.
