Şöyle ki
25 Kasım’da sosyal medya “duyarlılık kasmak” için sıraya diziliyor ama gerçek hayatta kadın hâlâ aynı pis, iğrenç zihniyetle boğuşuyor. Maskeler düşünce geriye tek bir şey kalıyor: rezillik.
Hani bazen millet topluca bir farkındalık ayağına yatıyor ya…
İşte 25 Kasım tam o günlerden biri. Bir bakıyorsun, ortalık bir anda “kadın hakları savunucularıyla” dolmuş. Bir gecede feminist olanlar, insan hakları havarisi kesilenler… Kopyala-yapıştır süslü laflar…
Ama biliyoruz, çoğu palavra.
Yıllardır aynı iki yüzlülüğü izliyoruz.
Kadını cinsel obje gibi gören tipler, fırsat bulunca bütün pisliği yapıyor, sonra sosyal medyada timsah gözyaşı döküyor.
Vitrine bakınca ışıl ışıl…
Arkaya girince çamur kokuyor.
Hiç kimse kusura bakmasın…
Üzerine alınan alınsın, çok da tın! Ortada öyle bir pislik var ki, artık kimseyi kollayacak hâlimiz yok.
Bu ülkede kadın olmak zaten bir savaş.
Bir de bekârsan…
Hele dul isen…
hayat suratına “pat!” diye çarpıyor.
“Bu nereden çıktı?” diyenlere söyleyeyim:
Yaşananlardan çıktı.
Her gün duyduklarımızdan çıktı.
Bu karanlık düzenden çıktı.
Bu memlekette kadın hâlâ diploma ile değil, erkeğin egosuyla sınanıyor.
Emeğin, bilgin, yılların tecrübesi bir anda hiçleşiyor.
Bazı kapılarda senden başka “şeyler” beklendiğinde, yıllardır verdiğin emek bir saniyede çöpe gidiyor.
Dul kadınsan işin iyice sarpa sarıyor.
Bir anda seni “açık hedef” ilan eden mahluklar beliriyor.
Yalnızlığın üzerinden pazarlık yapmaya çalışan çürük tipler…
Tırnaklarınla tutunmaya çalışırken önüne tuzaklar kuruyorlar.
“Hayır” dediğinde seni dışlıyorlar.
Adına iftiralar yapıştırıyorlar.
Görünmez duvarlara çarpa çarpa ilerlemeye çalışıyorsun.
Üstelik mobing sadece erkeklerden değil; kadınların kadınlara yaptığı kıskançlık, çekememezlik, dışlama da cabası.
Bu çürüme sadece sokakta değil;
Devlet koridorlarında, belediyelerde, özel şirketlerde…
Nerede kapı varsa orada.
Kamu kurumlarında yıllardır alnının teriyle çalışan kadın, amirinin lafına, bakışına, imasına maruz kalıyor.
Belediyelerde bir kadının kaderi bazen şefinin iki dudağı arasında…
Terfi söz konusu olunca işler ağır çekime dönüyor.
Mobing bu düzenin günlük rutini sanki.
Kadını yıldırmak, bıktırmak, susturmak için kullanılan en kolay yöntem.
Özel sektörde taciz “profesyonellik” makyajıyla geliyor.
Toplantıda fikirlerin değil, bedenin konuşuluyor.
Raporlara değil, gülüşüne bakan yöneticiler…
Şikâyetler örtbas, dosyalar buhar…
Ve en acısı: belediyede çalışan bir arkadaşım yaşadıklarını anlattığında kulaklarıma inanamadım.
Tacize uğrayan kadınlar “işimden olurum” diye susuyor.
Çünkü çoğu yerde korunan tacizci, susturulan kadın.
Ama kimse unutmasın:
Kadın susuyorsa güçsüz olduğu için değil; zamanını beklediği içindir.
Konuştuğu gün duvarlar bile çatırdar.
Asıl mide bulandırıcı olan, bütün bu pislikleri yapanların toplum içinde ahlâk dersi veriyor gibi dolaşmaları.
Saygın görünen tiplerin arka planda karanlık bir yüzleri var.
Kadının gerçek mücadelesi işte bu çürümüş düzeni paramparça etmektir.
Kimsenin eteğine sığınmadan, kimsenin kapısında eğilmeden, onurunu ayak altına almadan dimdik yürümektir.
Bu ülkede kadın olmak her gün ayrı bir savaş demek.
Kimse kendini kandırmasın.
Velhasıl kelam…
Kadınsan işin zor.
