Bir insanın felsefesi nedir dediğimizde aslında neyi soruyoruz…?
Bunu anlamak için öncelikle “felsefenin” tanımını anlamak, kavramak, bilmek
gerekiyor. Ancak sözlük anlamını ifade ettiğimiz zaman bu olgunun
anlaşılabilmesi bir nebze de olsa daha kolay olacaktır…
SÖZLÜK ANLAMINA BAKALIM;
Var olanların varlığı, anlamı ve nedenleri üzerine düşünme ve bilginin bilimsel
olarak araştırılması…
ETİMOLOJİK VE MİTOLOJİK ANLAMINA BAKALIM;
En başta şunu vurgulamak gerekiyor FELSEFE demek SEVMEK veya SEVGİ
demektir…
Bunun etimolojik geçmişine bakarsak, FELSEFE SÖZCÜĞÜ, eski Yunancada
“Bilgelik sevgisi” veya “Sevmek” yine “Bilgelik” sözcüğünden türemiştir…
Burada kastedilmek istenen aslında şudur; Tüm bilginin çekirdeğinde sevgi
vardır. Yani pozitivizm olgusu devreye girer… Her nesnel yada maddesel yani
kısaca her şeyin çekirdeğini oluşturan atomdur. Atomun en önemli özelliği ise
her türlü sonsuz bilgiyi bünyesinde barındırmasıdır. Atomun size bilgi akışını
gerçekleştirmesi içinse insanın bünyesinde sevgi mayasının olması şarttır. Yani
bilgiye ulaşmak ve bilginin peşinde koşmak istiyorsa bir akıl en başta tüm nefsi
duygularından arınması gerekmektedir. Burada basit gibi görünen ancak,
belirtmekte yarar sağlayacak bir detayı vurgulamak gerekir. Gelişmemiş veya
aydınlanmamış toplumlara nefs yani nefisten bahsettiğiniz zaman bu kavramı
materyal bir duygu ile algılayarak bedensel sözde mahrem faaliyetlerin
olduğunu algılarlar… Halbuki ‘tüm nefsi duygulardan arınmak gerekir’ derken
cinsellik yaşayamazsın veya alkol alamazsın vs anlamına asla gelmez…
Kısacası felsefenin yani sevginin veya bilginin zirvesine ne kadar çok ulaşırsak
gerçek boyuta o kadar çok yaklaşırız. Yani mutlak vücüd veya vahdet-i vücüd
katmanına yakınlaşmış oluruz…. Bu söylemler her coğrafyaya her kültüre veya
her farklı millete göre adları değişse de hedef aynıdır… Tabi burada kelimelerle
ifade edilemeyecek bir olgu gelişiyor ki sonuçta bütün bilinçle birleşme hali… Bu
durumu ancak çok uzun sürecek sohbetlerle ifade etmeye çalışmak gerekir…
Netice de mesele şu ki günümüz dünya şartlarında var olan insan; kainat
bilincine tamamen dahil olmak için önce insan fıtratından soyutlanması
gerekiyor… Bu durumun gerçekleşmesi için ise belki de onbinlerce yıl gerekiyor.
Ancak bugün en azından belli duyu görülere bir nebzede olsa sahip olabilmek
için düşüncemiz de devrimler gerçekleştirmek zorundayız…
Mesela binlerce yıldır dayatılan öğretileri sorgulamaya başlamakla bu yola adım
atmış olabiliriz…
Neticede mesele insan; evriminin henüz başındadır… Dünyada kendiliğinden
oluşan sistem gereği tüm canlıların birbirini öldürüp parçalayıp yiyerek hayatta
kalmaları veya yaşamlarını sürdürmelerini bir tanrı kavramına bağlamak
düşündürücüdür… Böyle vahşi bir mekanizmanın içerisinde bir bireyin kendisini
insan olarak görüp bu sistemin dışındaymış gibi görüp davranması aldatıcı bir
hipnozdur…
Mesele derin …
Ancak son olarak şunu söylemek gerekirse kutsal diye tabir edilen tüm olguları
bir kenara bırakıp; bilimin ışığında içimize dönerek bütüne dahil olabiliriz…
Bunun da bir reçetesi var …
Hem de çok basit; sevgi …!
BİZ’e dahil olun ve sevgiyi yani bilgiyi birlikte arayalım…
Esen kalın…