Şöyle ki;
Antalya Barosu’nun Muhittin Böcek için yaptığı çağrı, bir savunma metni değil; açık bir insanlık uyarısıdır.
Antalya Barosu, geçtiğimiz günlerde yüksek güvenlikli Döşemealtı L Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ile ilgili son derece önemli bir açıklama yaptı.
Bu çağrı, sıradan bir hukuki metin değildir.
Ne teknik bir itirazdır,
ne de siyasi bir bildiridir.
Bu çağrı; yaşam hakkını, insan onurunu ve vicdanı merkeze alan açık ve net bir uyarıdır.
Metni okurken satır aralarında dolaşmaya gerek yok.
Baro lafı dolandırmıyor.
Doğrudan konuşuyor.
Doğrudan vicdana sesleniyor.
Açıkça söyleyeyim:
Azıcık vicdanı olan herkes bu çağrıya imza atar.
Ben de tereddütsüz şekilde, Antalya Barosu’nun açıklamasının her satırına imza atıyorum.
Sevgili okurlar, dostlar;
Bu dosya artık bir kişiyi aştı.
Bazı dosyalar vardır; bir kişinin davası olmaktan çıkar, bir ülkenin hukuk fotoğrafına dönüşür.
Muhittin Böcek dosyası artık tam olarak budur.
Böcek, Antalya’nın seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanıdır.
Bugün bir cezaevi hücresindedir.
Ve bu kez mesele siyasi değildir.
Bu kez mesele hayattır.
Sağlık durumu her geçen gün daha da kötüleşmektedir.
Bu bir yorum değil; uzman raporlarıyla sabit bir gerçektir.
COVID sonrası ağır hasar almış bir beden…
Kalp rahatsızlıkları…
Akciğer problemleri…
Böbrek sorunları…
Şeker hastalığı…
22 farklı ilaçla ayakta durmaya çalışan bir vücut…
Endoskopiler, biyopsiler, kontrol üstüne kontrol…
Antalya Barosu’nun kamuoyuyla paylaştığı rapor son derece nettir:
Bu şartlarda, bu sağlık durumuyla, bu hastalık yüküyle bir insanın cezaevi koşullarında hayatta kalması mucizeye kalmıştır.
Asıl soruyu sormak zorundayız
Bir insanı yaşatmak mı daha adildir,
yoksa “cezalandırıyoruz” diyerek ölüme terk etmek mi?
Hukukçular diyor ki; Anayasa’nın 17. maddesi ortadadır:
“Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakkına sahiptir.”
Nerede olursanız olun, vatandaşların yaşam hakları anayasal güvence altındadır.
Hukuk metinleri masanın üzerinde olabilir.
Lakin masada olmayan bir şey vardır:
Vicdan.
Ayrıca bu bir ayrıcalık talebi de değildir.
Muhittin Böcek’in serbest bırakılması;
ne bir imtiyaz isteğidir,
ne de siyasi bir pazarlık başlığıdır.
Bu çağrı, “bize ayrıcalık tanıyın” demiyor.
Bu çağrı, “bir insanı yaşatın” diyor.
Bugün Muhittin Böcek’i hayatta tutmamak,
yalnızca bir belediye başkanını değil,
hukukun kendisini nefessiz bırakmaktır.
“Yarına kalsın” denilen adalet,
bazen yarını görmeye yetmez.
Böcek’in sağlık durumu her geçen gün ağırlaşırken,
yetkili makamlar hâlâ “hukuki süreç işliyor” cümlesine sığınıyorsa,
bunu açıkça söylemek gerekir:
Bu bekleyişin adı artık adalet değildir.
Bu bekleyişin adı ihmaldir.
Ve ihmalin faturası bazen yalnızca vicdanlara değil,
hukuka da kesilir.
Velhasıl kelam…
Antalya Barosu bugün bir görev yaptı.
Hukukun sustuğu yerde, vicdanın konuşması gerektiğini hatırlattı.
Şimdi sıra devlette.
Şimdi sıra adalette.
Ve en çok da sıra, insanlıkta.

