Bak güzel kardeşim, lafı eğip bükmeye gerek yok. Halktan kopan başkanın sonu hüsrandır. Bu işin kitabı yazılmadı ama kuralı belli: Milletin gönlünde yerin yoksa, koltukta ömrün de kısa olur.
Partin sağ mı, sol mu hiç fark etmez. Başkan dediğin pazara inecek, limonun kilosunu soracak. Kahveye girecek, vatandaşa “çaylar benden” diyecek. Düğünde halaya girecek, cenazede omuz verecek. Bunları yapmıyorsan kusura bakma ama sen başkan değilsin, sadece koltuk işgal ediyorsun.
Bir de şu “kaynak yok” türküsü var ya… Yahu başkan, sen oraya bahane üret diye oturmadın ki! Millet sana oy verirken “kasada para yoksa bir şey yapma” demedi. Cebinde para olmasa da çözüm bulacaksın, tekeden süt çıkarırcasına kaynak yaratacaksın. Başkan dediğin oturup ağlayan değil; gecesini gündüzüne katıp çare üreten adamdır. “Param yok, imkân yok” diyorsan kusura bakma, o koltuk sana bol gelir.
Bak pazardaki teyze ne diyor:
— “Evladım, başkan olmak demek vatandaşın derdine çare bulmak demek. Yoksa bizim gibi limonun fiyatını bilmezsen ne işe yararsın?”
Kahvedeki amca ekliyor:
— “Başkan çayımızı içmeye gelmezse, seçim günü biz de oyumuzu ona vermeyiz.”
Çiftçi bağırıyor:
— “Tarlaya bir kere gelmeyen, benim derdimi bilmeyen adam başkanlık yapmasın kardeşim!”
Hele bazı başkanlar var ya…
Etrafındakilerin gazıyla şişmiş balon gibi geziyorlar. Sanırsın kral! Kibir tavan, burun Kaf Dağı’nda. Bir de protokolde yürüyüşleri var, görsen podyumdan inmiş gibi… Ama unuttukları bir şey var: Siyasetin de radarı var kardeşim. 220 ile basıp gidiyorlar ama o radar bir gün yakalıyor. Ceza makbuzu öyle bir kesiliyor ki, sandık günü elleri ayakları birbirine dolaşıyor.
Antalya’da bunun örneklerini çok gördük. Koltuğun rahatına kapılıp halktan kopanları millet öyle bir silmiş ki, şimdi adlarını kimse hatırlamıyor. Kendi dünyasını kurup vatandaşı unutan, sadece belli çevrelere göz kırpan başkanların sonu hep aynı olmuştur.
Çünkü siyaset dediğin iş, makam arabasından el sallamakla değil; vatandaşın yanına gidip “hayırlı işler” demekle olur. Halkın gönlünde yer edinemeyen başkan, istediği kadar yol yapsın, bina diksin; fayda etmez. O gönül bağı kopmuşsa, sandıkta tokadı yersin.
Velhasıl kelam…
Sürç-i lisan ettiysek affola ama gerçek olan bu.
Bu yazı, vatandaştan kopuk belediye başkanlarına bir hatırlatmadır: Seçim döneminde mahalle mahalle gezen ama seçildikten sonra unutanlar kaybetmeye mahkûmdur.
Belediye başkanlığı şatafat işi değil, hizmet işidir. Milletin düğününde oynamayan, cenazesinde ağlamayan, kahvesinde oturmayan, bahaneye sığınmadan kaynak üreten başkanın ömrü uzun olur.
Unutmayın, vatandaştan kopan başkanın ömrü kısa olur.