Ünlü yazarımız Tarık Buğra’nın Osmancık adlı romanında pek bilindik bir sahne var, Oğuz Türkmeni Ertuğrul Bey, oğlu ve Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Bey’e nasihat ediyor;
“Ey oğul,
Sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın”.
Tabi bu etkili cümleyi Ertuğrul Gazi söylemiş değil, herhalde buna edebiyatın yahut romancının gücü diyebiliriz, tamamen Tarik Buğra’nın aklından dökülen kelimelerdir. Amma ve lakin, öylesine yaygınlaşmış haldedir ki, sanki bir roman kurgusu içinde değil de, hakikaten söylenmiş gibi dilden dile dolaşır durur senelerdir.
Devlet felsefesi üzerine yüzlerce yıldır çok fazla kafa yoran filozof ya da devlet adamı çıktı tarihte. Herhalde en çok bilineni Platon ve onun ünlü “devlet” adlı eseridir. Üzerinden neredeyse iki bin beş yüz yıl geçti, ama etkisini ve gücünü kaybetmiş değildir. Elbette geçen yüzyıllar içinde devlet nedir, nasıl olmalıdır mealinde yüzlerce kitap, makale yazıldı, konuşuldu. Halen de bu tartışma bitmiş değil. Tarihin akışına göre devlet kuramının konumu ve karakteri de elbette değişecektir.
Ama modern dünyada devletin en basit tanımı şöyledir; “devlet, toplumun yahut milletin, örgütlenmiş şeklidir”. Demek oluyor ki bu tanıma göre bir topluluk var ve bu topluluğu temsil eden, o topluluğu o toplumun önceliklerine ve çıkarlarına göre yöneten bir kurumsal mekanizma var, buna da tek kelime ile “devlet” deniliyor.
Kavramsal olarak devlet böyle tarif ediliyor olmakla birlikte, her sosyo-kültürel yapının devlet algısı aynı değildir. Batı kültürü, yüzyıllar süren çatışmalar, isyanlar ve boğazlaşmalar neticesinde, nihayet “devlet” denilen organizmayı yerli yerine oturtmayı başarabilmiştir. Batı medeniyetinde modern devlet, toplum adına toplumsal sistemi yöneten ve çalıştıran bir müesseseden ibarettir. Batı’da devlet yöneticisi o ülkenin sahibi ya da efendisi değildir artık, bu algı çok eskilerde kalmıştır. Oralarda devlet sadece topluma hizmet eden yöneticiler topluluğudur.
Doğu medeniyetinde ve kültüründe ise devlet algısı çok farklıdır. Doğu’da devlet, ülkenin ve o ülke üzerinde yaşayan halkın efendisidir. Devletin menfaati her şeyin üzerindedir. Doğu’da devlet toplumun üstündedir ve ona hükmeder. Devlet varsa millet vardır! Doğu kültüründe devlet “baba’dır”, dilediğinde halkını sever, dilediğinde döver, dilediğini zengin eder dilediğini de fakirleştirir. Onun hikmetinden sual olunmaz. Bu nedenle Doğu kültüründe hiç kimse devleti değiştirmeye, dönüştürmeye, onu modernize etmeye çalışmaz, herkes devleti yönetmeye ve onun nimetlerinden yararlanmaya taliptir! Doğu’da siyasetin rekabeti de bu cümle kadardır, “onlar yeterince doydu, biraz da biz doyalım!”. Mevzu budur.
Özetle, Ertuğrul Gazi’nin nasihati pek güzel ve anlamlıdır; insanı yaşatmak esastır. Önce insan denilmelidir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın düsturu yerinde ve çok kıymetlidir. Ama gerçekte bizim devlet anlayışımız maalesef bu felsefenin çok uzağına düşmektedir.