CHP Emek Büroları, İstanbul Planlama Ajansı’nın Florya’daki yerleşkesinde bugün “Emeğin Türkiye’si Buluşmaları, Güvenceli Çalışma ve İnsan Onuruna Yaraşır Ücret Çalıştayı” düzenledi.
Çalıştaya CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Turan Taşkın Özer, Genel Başkan Yardımcıları Gamze Taşcıer, Suat Özçağdaş ve Yalçın Karatepe, Gençlik Kolları Genel Başkanı Gençosman Killik, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Hatice Selli Dursun, Bakırköy Belediye Başkanı Ayşegül Ovalıoğlu ve İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Buğra Gökce ile çok sayıda sendika temsilcisi katıldı. Programın açılış konuşmalarını Özgür Çelik, Gamze Taşcıer ve Özgür Özel yaptı.
Sendikal hareketin önemine dikkati çeken Özel, şunları söyledi:
“Biz, ‘Değişimin Yüzyılı, Yüzyılın Değişimi’ diye yola çıktığımız ve tutum belgesi olarak yayınladığımız ortak metnimizde sendikalarla, sendikal hareketle dayanışma içinde olacağımız, oradan güç alacağımız ve onlara güç vereceğimiz, her eylemlerine destek vereceğimiz, birlikte mücadele edeceğimiz bir süreci tarif etmiştik. Genel Başkan olduktan sonra sendikalar ne eylem yapıyorsa, toplum nerede itiraz ediyorsa orada olmaya çalıştık ama ‘Eylemleri sendikalara bırakalım, biz orada olmayalım. Açıklamaları barolar yapsın, biz onları takip edelim’ gibi bir anlayışı asla benimsemedik. CHP olarak nerede olmamız gerekiyorsa orada olmaya gayret ettik. 1 Mayıs’ta İstanbul’da DİSK ve KESK’in çağrısına destek verdik. 6 Ekim’de Hatay’da Hak-İş’e bağlı Öz-Çelik İş üyesi Yolbulan işçilerinin grevine destek verdik. 9 Ekim’de Soma’dan Ankara’ya yalınayak yürüyen Bağımsız Maden İş üyesi Fernas işçilerinin yanındaydık. Hiçbir zaman sendikanın ismine, siyasi ilişkisine ya da durduğu yere bakmadık. Siyasette durduğu yere bakmadık. ‘Yeter ki ses çıkarılsın, ses yükseltilsin’ dedik. DİSK’in ‘vergide adalet’ söylemiyle İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüşüne her il ve ilçede örgütümüz katıldı, destek verdi. Ankara’da bizler karşıladık, birlikte gittik, mitingi hep birlikte yaptık. Bu talebi daha sonra Türk-İş’in de sahiplenmesini, mitinginde bu konuda açık bir çağrıda bulunmasını, bu söylem üzerinden siyaset üretmesini, Hak-İş’in de vergide adalet konusunda oluşan toplumsal duyarlılığa katkı sağlamasını, o mücadeleyi sahiplenmesini son derece önemsiyoruz.
''İnsan onuruna yaraşır bir ücret için bir aradayız''
Çalışma Bakanlığı’nın son verilerine göre, Türkiye’de 2 milyon 512 bin sendikalı işçi var. Örgütlenmenin daha kolay olduğu kamuyu çıkardığımızda rakamın yüzde 7’lerde olduğunu biraz önce ifade etmiştim. Partimizin geçmişinde olan Emek Büroları pratiğinin ilk toplantısını geçtiğimiz aylarda hep birlikte Kocaeli’nde gerçekleştirmiştik. O gün temel yaklaşım olarak şöyle söylemiştim. CHP’nin bundan sonra iktidar perspektifinde iki anahtar kelime olacaksa bunlardan bir tanesi ‘örgütlenme hakkına ve emeğe saygı, sahip çıkma’, diğeri de ‘tüm politikalarda kamucu yaklaşımlar’dı. Ankara’da sendikalar ve emek örgütleriyle buluştuğumuz bir toplantı yaptık Kocaeli’nden sonra. O toplantıya da katılım hem niceliksel hem niteliksel olarak çok üst düzey noktadaydı ve çıktıları hepimizi memnun eden, o toplantıya katılan herkesin birbirinden güç aldığı, birbirine moral verdiği bir süreci müjdeledi bize. Bugün de İstanbul’da güvenceli çalışma ve insan onuruna yaraşır bir ücret için bir araya gelmiş durumdayız. Değerli katılımcıların, saygın isimlerin hem bundan önceki kısımda hem bundan sonra yapacağı çalışmalarla bu konuda etkili bir yol haritasına sahip olacağımıza, güncellediğimiz program çalışmalarında bu başlıkların altının dolacağına ve hep birlikte en doğrusunu, en doğru dille, en doğru zeminde savunacağımıza inancım tam.
''Adil bir vergi sistemimiz yok''
Bugün çalışanların önündeki en büyük adaletsizlik, vergideki adaletsizlik, hiç şüphe yok. Anayasa'nın 73’üncü maddesi, ‘Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür’ diyor. Türkiye’de devlet de bu anayasal ödevi hatırlatarak ve kendi anayasal görevini yaparak vergi topluyor ama bunu adil bir şekilde yapıyor mu? İşte orası hiç tartışmasız. Kesinlikle adil bir vergi sistemimiz yok. Toplanan 100 lira verginin 65 lirası… Kimden alınması lazım? Normalde çok kazananlardan, para kazananlardan, ticaret yapan, üretim yapan, ihracat yapan, hizmet sektöründe olan, parasıyla para kazananlardan verginin yüzde 65’inin alınmasını beklersiniz. Ücretlilerden hadi yüzde 20’si alınsın. Yüzde 15’i de dolaylı vergi olsa bence o bile çok ama iş bunun tam tersi. Bugün Türkiye’de vergilerin yüzde 65’i dolaylı vergi. Dolaylı vergiyi şöyle anlatmak bence doğru. Bir market var, bir şarküteri. Şarküteride iki kişi peş peşe alışveriş yapıyor, çocuğuna süt, sabah kahvaltısına peynir ve yumurta alıyor. İkisi de bu ürünlere aynı vergiyi ödüyor. Bu kişilerden biri karşıdaki fabrikanın patronu, biri kapısındaki bekçi. İkisi aynı vergiye tabi. Türkiye’de vergilerin yüzde 65’i zengin-fakir ayırmadan eşit alınan vergilerle büyük bir haksızlık ve eşitsizlik üreterek toplanıyor.
''Vergi dilimi yoksulluk sınırına çıkarılmalı''
Vergide adaletin sağlanması için ne yapmak lazım diye baktığımızda en temel talep, vergi dilimlerinin değiştirilmesi. Hepimiz biliyoruz ki 2000 yıldan itibaren hesaplandığında ilk vergi diliminin asgari ücretle oranının bilinçli olarak düşürüldüğü ortada. Yani sadece 2000 yılındaki dilimlere enflasyon oranında zam yapmış olsalar, doğru güncellemeyi yapmış olsalar bugün rakam bambaşka bir yerde olacakken şu anda rakam birinci vergi dilimi için 110 bin lira. Yani yeniden değerleme oranı uygulandığında 1 Ocak’tan itibaren ilk vergi dilimi 158 bin lira olacak. Bu konuda asgari ücret üzerinde birçok şey konuşacağız ama bu ülkede sorun sadece asgari ücret değil. Bu ülkede sorun, asgari ücretin temel ücretleşmiş olması, asgari ücretin hemen üzerindeki ücretlerde de inanılmaz bir vergi gaspı yaşanıyor olması, beyaz-mavi ve gri yakalı emekçilerin de adaletsiz vergi sistemiyle akıl almaz bir şekilde kendilerine 1 Ocak’ta kaşıkla verilenin hemen bir sonraki aydan itibaren kepçeyle geri alınmaya başlanması.
''Zenginle yoksul arasındaki gelir farkı 14,5 kata çıktı''
Bugün toplumun en zengin yüzde onluk kesimi ile en yoksul yüzde 10’luk kesimin arasındaki ortalama gelir farkı tam 14,5 kata çıkmış durumda. Daha hafta başında Balıkesir’de gece bekçisi olarak görev yaptığı inşaattan 78 yaşında birisi düştü. Cengizhan Kabak, 78 yaşında bir büyüğümüz, bir amcamız, bir dedemiz inşaattan düşerek hayatını kaybetti çünkü çalışmadığı takdirde geçinemediği bir düzenin içine düştü, içine düşürüldü. Çalışmak zorunda bırakılan emekli büyüklerimiz de ek iş arayan öğretmen kardeşlerimiz, memur kardeşlerimiz de çocuğunun eğitim masraflarını karşılamayan işçi kardeşlerimiz de hayallerini yurt dışında arayan öğrenci kardeşlerimiz de zenginlerin vergi borçlarının affedildiği, asgari ücretlerin hemen üzerinde inanılmaz bir vergi adaletsizliğinin başladığı bir düzeni hak etmiyorlar. 2024 yılının ilk 10 ayında bin 535 işçi iş cinayetlerinde yaşamını kaybetti. İşçilerin cinayetlerde, katliamlarda yaşamını yitirdiği bir düzeni işçi sınıfı hak etmiyor. Bu düzeni hep birlikte değiştirmek üzere yola çıkmış durumdayız ve CHP iktidarının, halkın iktidarının, Türkiye İttifakı'nın iktidarının en önemli vaadi, işçileri yaşatmak ve katletmemek; ikincisi de onları ve çocuklarını aç bırakmamak olacaktır.
''2002 yılında konut sahipliği oranı yüzde 73’ten 54’e geriledi''
2002’de asgari ücret 184 liraydı, bu iktidar geldiğinde. İstanbul’da ortalama bir ev fiyatı 10 bin liraydı. Yani asgari ücretli 54 aylık geliri ile bir ev alabiliyordu. Bugün asgari ücret 17 bin lira ve İstanbul’da ortalama ev fiyatı 5 milyon lira. Aynı ev emsal alındı çalışmada ve bu iktidardan önce 54 asgari ücretin aldığı evi şu anda 282 asgari ücret ancak alabiliyor. Aradaki erime bu ve bu asgari ücretliler bu İstanbul’da barınmak zorundalar. 2002 yılında konut sahipliği oranı tüm Türkiye’de yüzde 73 iken bugün yüzde 54’e gerilemiş durumda. Yani bu iktidardan önce basit hesap, dört kişiden üçü başını sokabilecek bir eve sahipken bugün iki kişiden birisi başını sokabilecek bir eve sahip. Yani iki kişiden birisi aldığı maaşla ya da alamadığı maaş kira ödemek zorunda. İstanbul’da ortalama ev kiraları 25 bin lira. Ankara’da 21 bin lira, İzmir’de 23 bin lira. Asgari ücretle üç büyükşehirde sadece kira ödemek bile mümkün değil. Aldığınız maaşı ya barınmaya verip aç kalacaksınız ya karnınızı doyurup sokakta kalacaksınız. Böyle bir gerçekle karşı karşıyayız.
İstanbul Planlama Ajansı’na göre, bugün toplantıyı yaptığımız İstanbul’da dört kişilik bir ailenin yaşam maliyeti 73 bin 700 lira. Bugün asgari ücret, İstanbul’daki yaşam maliyetinin sadece yüzde 23’ünü karşılayabiliyor. Bu, şu demek. Dört kişilik bir ailenin dördü de çalışır, dördü de iş bulur ve dördü de maaş getirirse sadece yaşam maliyetlerini karşılayabiliyorlar. İki kişinin asgari ücretle çalıştığı ailede yaşam maliyetinin ancak yarısı karşılanıyor.
''İktidarımızda emekliye 1,5 asgari ücret boynumuzun borcudur''
Asgari ücret için öncelikle bütün emeklilerin bir asgari ücret almasını hep savunduk, bu iktidar gelmeden önce 1,5 alıyorlardı. Bizim iktidarımızın ilk 6 ayında en düşük emekli maaşını bir asgari ücret yapmak, devamındaki süreçte de 1,5 asgari ücretle eski günleri yakalamak boynumuzun borcudur. Asgari ücret talebimiz, o 17 bin 2 liralık asgari ücretin 30 bin lira olmasını 2025 yılının ilk 6 ayında; temmuzda yeniden zamlanmak üzere 30 bin lira olmasını savunuyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında işçi servislerinde, fabrika önlerinde, kahvehanelerde, sokaklarda, her yerde şunu haykırıyoruz. ‘Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında biz yokuz’ diyoruz. Ekonomiyi vatandaşın hissettiği şekliyle, vatandaşın anladığı ve birbirine anlatabildiği dilde konuşmaya, anlatmaya, talepleri somutlaştırmaya, netleştirmeye mücadeleyi emek emek, öbek öbek büyütmeye kararlıyız. CHP, sol ve sosyal demokrat bir partidir. Bu partinin esas sorumluluğu yoksullara karşıdır, emekçilere karşıdır, emekçilikle ömrünü tüketip emekli olmuş ve bugün yoksullaşmış süründürdüklerine karşıdır.''