CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen Türkiye Ormancılar Derneği’nin 100’üncü Yıl Sempozyumu'na katıldı. Özel’e CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol ve Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner eşlik etti. Programın açış konuşmasını Türkiye Ormancılar Derneği Başkanı Ahmet Hüsrev Özkara ve Özel yaptı.
Ahmet Hüsrev Özkara: "İlk Orman Kanunu devrim mahiyetindedir"
Özkara, "Derneğimiz 100 yaşında, 1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük bir öngörü becerisi olarak görüyorum. Daha o tarihlerde ormancılığa vermiş olduğu önem bizler için takdire şayandır. Biz onun çizdiği bu yolda, kararlı bir şekilde devam etmek ve bunu geliştirmek zorundayız. Bulunduğumuz başkentimizde biliyorsunuz Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) var. 103 bin dönümden oluşuyor geçmişi, bugün maalesef 32 bin dönüm kaldı. Yüzde 70’ini kaybettik. Cumhuriyetimizin kurulmasıyla birlikte ilk Orman Kanunu devrim mahiyetindedir, büyük işler başarmıştır” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:
Özgür Özel: “AOÇ’nin imara açılması hepimizi utandıran bir durum”
"Türkiye’nin en köklü ve en önemsediğim derneklerinden bir tanesi Ormancılar Derneği'nin 100’üncü yıl sempozyumunun açılış konuşmasını yapmaktan büyük onur duyuyorum. 100’üncü yılınız kutlu olsun. Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt bu köklü kuruluşun Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün teşvikiyle kurulmuş ilk sivil toplum örgütlerinden biri olması burayı ve bugünü çok daha anlamlı kılıyor. Atatürk'ün yeşile ve ormana verdiği önemi, Ankara'nın bozkırında yarattığı adeta bir vaha niteliğindeki çiftliğine orman ismini vermesiyle görmek mümkün. Bizler de onun mirasını sürdürmekte kararlıyız. AOÇ, Atatürk'ün vasiyetine rağmen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün emanet etmiş olmasına rağmen orman vasfı kaybedilen, kaybettirilen meselesinde olduğu gibi çiftliğinde vasiyete aykırı olarak birtakım bölgelerinin imara açılması, kaçak yapılar yapılması, Cumhurbaşkanı sarayının yapılması, Ankara'ya çok büyük kötülükler yapmış bir kişi tarafından içerisinde turizm amaçlı olmadık yapıların hayata geçirilmiş olması gerçekten hepimizi çok üzen ve utandıran bir durum.
"Gölbaşı tarafında bizzat gezdiğim BAKAP var"
AK Parti’nin bunca yıllık iktidarına engel olamamanın çok ağır bedelleri var. Tabii bunun yereldeki etkilerini ciddi şekilde ortadan kaldırabilecek önemli bir başarı kazandık 31 Mart'ta ama geneldeki etkilerini kaldırmak için veya hiç olmazsa hızla geri döndürmeye başlamak için önümüzdeki genel seçimlere hep birlikte umutla bakıyoruz. ABB'mizin Gölbaşı tarafında bizzat gezdiğim, mutlaka haberdar olduğunuz, haberdar olmayanların gezmeyenlerin görmesi gereken bir BAKAP var. Meselenin özünde orası çok büyük bir konut alanı olarak projelendirilmiş, daha sonra buna mahkeme açılmış, mahkeme o planın konut olarak yapılmasını bozmuş, o sırada artık ABB CHP'de. Orayı yeniden mahkeme kararının arkasından dönerek konut alanı yapmak ya da mahkeme kararına uyarak kısmi konut alanı yapmak yerine ABB Başkanımız Mansur Yavaş ve büyükşehir belediye meclis üyelerimiz örgütümüzün büyük talebi, desteğiyle birlikte orayı orman çiftliği haline getirmeye karar verdiler. Ve üzerinde 800 milyon TL, adını anmak istemediğim önceki belediye başkanının ifadesiyle ‘1 milyar TL'lik konut alanını vizyonsuz adamlar tarla yaptılar’ diye ifade ediyor.
"Yeni bir AOÇ inşa ediliyor"
Ben geçtiğimiz hafta gezdim. Orası BAKAP adı altında önce tarıma yönelik AR-GE yapan, sonra tarıma yönelik eğitim yapan, üretim yapan sonra tarım konusunda küçük çocukların ormanla tanışmaları, toprağa dokunmaları, ağaç dikmeleri, ormanı tanımaları açısından projelendirilmiş, tarım turizmine yönelik bir alan. Geçen haftaki gezimizde, ‘Buranın nihai ismi ne olsun’ diye konuştuk ve orası aslında bir tarım araştırma merkezi olduğu için adının Atatürk Tarım Araştırma Merkezi (ATAM) Çiftliği olmasına karar verdik. Bundan önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çiftlik olarak bıraktığı yerlere konut yapılırken o konut yapanların, sarayları yapanların elinden aldığımız o alandaki o 800 milyon TL'lik konut üretilebilecek alanda şimdi yeni bir AOÇ inşa ediliyor. 38 kilometrelik bir çevre alanı var. Herhalde orada, bundan önce çeşitli şehirlerde koşulan maratonlar ilk kez Ankara'da öyle asfalt üzerinde veya şehrin içinde değil; ormanın etrafında, ağaçların arasında, göletlerin etrafından geçerek koşulacak bir maratonun yapılabileceği, çocukların anneleriyle babalarıyla bir gün, üç gün, bir hafta geçirebilecekleri, içinde karavan turizminin olduğu günübirlik ziyaretlere açık olan, Anadolu'nun desteklendiği, ata tohumlarına sahip çıkıldığı muhteşem bir proje var. ATAM Çiftliği, Cumhuriyet'in 100’üncü yılında Atatürk'ün vizyonuna uygun olarak oluşturulan bir alan. Oranın da görülmesi ve dernek tarafından sahiplenilmesi, belki Ormancılar Derneği'nin orada bazı projeleri üstlenmesi son derece yerinde olacaktır.
'Orman Kanunu’na konulan ek 16’ıncı madde, bugüne kadar yapılmış en yıkıcı değişiklik'
Türkiye Ormancılar Derneği'nin benim açımdan değerli olan bir diğer kısmı üç kurucusundan bir tanesi merhum Abdülkadir Sıtkı Sorkun'un meslektaşım olmasıdır. Eczacı meslektaşımı burada minnetle, hürmetle, saygıyla anmak istiyorum. Türkiye'de ormanların korunması ve bilimsel yönetimi konusunda akılcı adımlar Cumhuriyet döneminde atılmaya başladı. 1937'de çıkarılan 3116 sayılı orman kanunu bu açıdan son derece kıymetlidir ve bir dönüm noktasıdır. 2018 yılında Orman Kanunu’na konulan ek 16’ıncı madde, bugüne kadar yapılmış en yıkıcı değişiklik. Bu değişiklikle orman alanları yasa yoluyla yol gösteriliyor illegal işgallere. Ve artık ormana bir kişi ‘Sen artık orman değilsin' diyorsa orası orman olmaktan çıkıyor.
“2B adıyla bilinen uygulamayla 650 bin hektar ormanı ülkemiz bir anda kaybetti”
‘Orman vasfını yitirmiş araziler’ kavramı, onu orman mühendisleri, ‘orman vasfı yitirtilmiş’ araziler olarak söylüyorlar. Marmaris'te, Bodrum'da, Muğla'da ve birçok yerde nerdeyse bazen ihtiyaç kadar orman yakılıp üç sene sonra gidiyoruz, tam orada beş yıldızlı lüks otelleri görüyoruz. Kamuoyunda 2B adıyla bilinen uygulamayla 650 bin hektar ormanı, ülkemiz bir anda kaybetti. Orası kaybettirildi. Ek 16 ile daha fazla ormanı kaybetme tehlikesiyle de karşı karşıyayız.
"Bu iktidarın hükümet ediş biçiminde bir aksilik var"
Geleneksel duruşumuz, devraldığımız geleneksel yaklaşımımızla birlikte orman konusunda Meclis'in en duyarlı grubuyuz. Yerel yönetimlerimiz konusunda yerel yönetimlerimizin meseleye yaklaşımı konusunda son derece kararlıyız. Her ne kadar AYM'nin denetim ve iptal olanakları, mahkemenin her geçen gün biraz daha iktidarın kontrolüne geçirilmiş olan, yapısıyla azaltılmış olsa da Orman Kanunu ve Anayasa’nın ormanlarla ilgili tanımlamaları noktasında hassasiyetimizi kullanıyoruz. Bu konuda üzerimize düşeni her zaman fazlasıyla yerine getirmeye çalışıyoruz. Ormanlara yönelik en büyük tehditlerden bir tanesi hiç şüphesiz orman yangınları. 87 yıllık verilere göre, her yıl ortalama bin 408 orman yangını meydana gelmişken son 10 yıllık verilere bakıldığında yıllık ortalama orman yangını sayısı 2 bin 568'e çıkmış durumda. Yani orman yangında son 10 yıllık artış, 87 yıllık ortalamanın yüzde 80 üzerinde gerçekleşmiştir. Bugünkü iktidar ne yapıyorsa kadınlara, çocuklara, gençlere iyi gelmiyor. Görüyoruz ki ormanlarımıza da iyi gelmiyor. Temel olarak bu iktidarın iktidar oluş biçiminde, hükümet ediş biçiminde bir aksilik var. Bu aksilik temel parametrelere olumsuz yansıyor.
“Orman yangınlarıyla mücadele CHP'li belediyelerin en büyük dayanışma alanlarından bir tanesine dönüştü”
185 yıllık geçmişe sahip OGM'nin içine düşürüldüğü durum da dikkat çekici. Ciddi bütçelere sahip olmasına rağmen ciddi zafiyetleri ve eksiklikleri var. Orman yangınlarını tespit müdahale ve sonrasında iyileştirme çalışmaları onların yetkisinde ancak yangınlar büyüyüp de yerleşim yerlerini tehdit etmeye başladığında Sayın Erdoğan ilk bulduğu kameraların karşısına çıkıyor ve muhalefet belediyelerini suçlamaya başlıyor. Oysaki orman alanı tamamen onlarla ilgili. Ege'nin neresinde bir orman yangını gerçekleşmiş olsa hele hele bu sene yeni aldığımız Balıkesir, Bursa, Manisa ve Denizli belediyelerinin de Aydın'ın ve Muğla'nın yardımına yetişmesiyle birlikte orman yangınlarıyla mücadele CHP'li belediyelerin en büyük dayanışma alanlarından bir tanesine dönüştü. Bunu herkes görüyor, bir tek Sayın Erdoğan görmüyor.
“Yanan alanlara dikilen oteller, AK Parti'nin orman politikasının satır başları”
Kaldı ki kendi dönemlerinde orman yangınıyla mücadele noktasında belediyelerin havadan müdahale araçlarının tek bir yere devredilmesi, bunun tek bir şekilde kullanılacağına ilişkin aldıkları kararlar yaptıkları dayatmalar var. Sattırdıkları orman yangınıyla mücadele araçları var ve bundan sonra da sorun şehre dayandığında nerede bu belediyeler diye bir algı yönetimine girişme acziyetini gösteriyor her seferinde. Türk Hava Kurumu'nun (THK) uçaklarının hangarlarda çürütülmesi, bu da yetmezmiş gibi yangınlara yetersiz müdahaleleri ve bazı bilinçli çıkarıldığı çok açık yangınlar, yanan alanlara dikilen oteller AK Parti'nin orman politikasının satır başları. Kurumsal yapı mutlaka yenilenmeli. Yasal ve idari yönden gözden geçirilmeli ve kalıcı çözümler üretilmelidir. İktidarda olanların ormanlara değer vermediğini, Atatürk'ün mirasına aykırı şekilde AOÇ'ye diktiği saraydan ve ucube Anka Park'tan başta söylediğim gibi zaten anlıyoruz. Bu yüzden çözümün bizde olduğunu biliyoruz ve atılacak tüm adımlara destek olmaya hazırız. Türkiye Ormancılar Derneği’nin çalışmalarını bu açıdan çok kıymetli buluyoruz.
"Yereldeki işbirliğini iktidar olduktan sonra ülke çapına yaymaya kararlıyız”
Yangına hassas bölgelerimizde; Adana, Mersin, Antalya, Muğla ve İzmir Büyükşehir Belediyelerimiz Türkiye Ormancılar Derneği ile protokoller imzalayarak orman bölgelerindeki halkımızın eğitimi için çalışmalar yürütüyorlar. Yereldeki bu işbirliğini iktidar olduktan sonra tüm ülke çapına yaymaya kararlıyız. CHP, Türkiye’yi nasıl yöneteceğini ilişkin bir program çalışmasını yürütüyor. Bu program çalışmasının içinde hiç şüphesiz orman varlıklarının korunması, geliştirilmesi, bu konuda akılcı projelerin üretilmesi lazım. Bu konuda da en büyük yol gösterici yine orman mühendisleri ve Türkiye Ormancılar Derneği olacaktır.
"Yukarıdaki varlığın aşağıdaki altından daha değerli olduğunu görebilmek gerekiyor”
Ormansızlaştırmanın en önemli etkenlerinden biri de maalesef madencilik sektörü. Ormanlardan verilen maden izinleri 2023 yılı sonuna kadar 179 bin hektara ulaşmış durumda. Şu anda Türkiye’de 179 bin hektar orman arazisine maden ruhsatı verilmiş ancak bunun 111 bin hektarı sadece 2012 yılında verilmiş. 2013 yılı verileri şu an elde yok. Yani verilen bütün madenlerin yüzde 60’ına yakını sadece bir yıl içinde verilmiş. Bu sene 31 Mart seçimlerinde birkaç kez, birkaç programa yetiştirmek üzere Ege’de, Marmara’da ve Karadeniz’de helikopterle seyahat etme zorunluluğu ortaya çıktı. Helikopter irtifasından ormanların içindeki madencilik çalışmalarını gördüğümde, gördüğümün onda birine yetmediğini hissettim. Türkiye’de elbette hiçbirimiz, hepimizin milli değerleri olan madenlerin çıkarılmasına karşı değiliz. Ama bunun akılcı olarak yapılması, doğru yöntemlerle yapılması ve ‘Ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor’ ona çok dikkatli bakılması lazım. Ormanlardaki bu vahşi madencilik çalışmaları, bu gözü dönmüş ranta açık ve kaynakların yüzde 98’inin yurt dışına taşındığı, yüzde 2’sinin devlete kaldığı bir noktada bu talana hızlı bir şekilde dur demek ve bazen yukarıdaki varlığın aşağıdaki altından daha değerli olduğunu görebilmek gerekiyor.
"2012 yılında aldığı maaşla 60 gram altın alabilen orman mühendisi şimdi 20 gram alabiliyor”
Maaşlarda çok ciddi erime var. Bu değersizleştirme, manevi yönden de maddi yönden de sürüyor. 2012 yılında çalışan kıdemli bir orman mühendisi o dönemki maaşıyla 60 gram altın satın alabiliyormuş. Şimdi aynı kıdemdeki orman mühendisi, aldığı maaşla 20 gram altın alabiliyor. Yani bu iktidar, altın karşısında alım gücü açısından kıdemli bir orman mühendisini üçte bir noktasına getirmiş. Eğer bu iktidardan önce aldıkları gibi, 60 gram altın alabiliyor olsalar bugün maaşları 185 bin lira noktasında olması gerekir.
"Cumhuriyet tarihinde ilk kez asgari ücrete zam değil, indirim yaptılar”
Bu ülkede alın teriyle emeğiyle çalışan kim varsa zorda. Hükümet 2025 yılının asgari ücretini bir oldu bittiye getirerek geçtiğimiz günlerde açıkladı. Asgari ücret meselesi aslında Türkiye’de bir temel ücret meselesi. 100 kişiden 57’si asgari ücret alıyor ve ücretlerin yüzde 87’si asgari ücretten doğrudan etkileniyor çünkü asgari ücret hemen üstünde ya da biraz üstünde maaşlar yüzde 87’ye denk geliyor ve asgari ücrete yapılan zam, o maaşlara da yapılacak zam oranını belirliyor. Geçtiğimiz akşam, iki gece önce asgari ücrete 5 bin lira zam verdiler. Yani 7 bin lira kaybedilmiş asgari ücrete, 5 bin lira zam verirken belki de Cumhuriyet tarihinde ilk kez asgari ücrete zam değil, indirim yaptılar, fiili şekilde. Asgari ücretin yüzde 30 zam aldığı nokta aslında şöyle bir çirkin bir bakış açısından kaynaklanıyor: Diyorlar ki ‘Asgari ücrete zam yaparsak enflasyon artar.’ Bunu Merkez Bankası çalışmış, asgari ücrete yüzde 1 zam yapınca enflasyon binde 0,7 artıyor. Yani enflasyonu artıran etmenler arasında asgari ücret zammı neredeyse yok denilecek noktada.
"Erdoğan çıkacak, özür dileyecek diye düşündük"
Bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan, ‘Enflasyona ezdirmedik’ diyordu. Bu sene çıkacak ve şöyle diyecek diye düşündük: ‘Bu enflasyon TÜİK’e göre yüzde 50, ama bana akıl verdiler, hedef enflasyona göre zam yap. İlk kez bu sene yüzde 50 olmasına rağmen 30 verdim. İlk kez asgari ücretlimi ezdirdim, özür dilerim.’ Geçmişte TÜİK oyunlarıyla enflasyon yüzde 120 iken 60 deyip enflasyona ezdiriyordu ama ‘TÜİK’e göre enflasyon oranında zam verdim’ deyip bu algıyı yönetebiliyordu. Enflasyona ezdirdiğinin, altına ezdirdiğinin, simite ezdirdiğinin, somun ekmek fiyatına ezdirdiğinin bütün örneklerini, bütün açıklığıyla ifade ediyoruz. Ama bu sefer TÜİK‘in rakamlarına göre dahi enflasyon, 48. Yüzde 30 verdiler ama çıktı ‘Ben enflasyona yine ezdirmedim’ dedi. Bu da bir çıplak gözle gördüğümüz, kulaklarımızla duyduğumuz en büyük aldatmaca.
"Bugün geçen yılın asgari ücretinden daha düşük asgari ücret teklif ediyorsunuz”
Ocak 2024’te 17 bin lira asgari ücret verildi. O asgari ücret o gün beş çeyrek altın alıyordu. Bugün 22 bin liralık para dört buçuk çeyrek altın alıyor. Ama bugün o asgari ücretten yarım çeyrek altın daha düşük asgari ücret teklif ediyorsunuz. Tayyip Bey’e şunu söyleyin, geçim cephesinden saray cephesine: Asgari ücret geçen sene 57 kilo dana kıyma alıyordu 1 Ocak günü. Bugün teklif ettikleri asgari ücret 37 kilo dana kıyma alıyor. Dana kıyma açısından 20 kilo dana kıyma her emekçiden alınmış durumda. Tayyip Bey kıyma hesabını, altın hesabını sevmiyor, simit hesabı seviyor. Simit hesabında geçen sene 17 bin 2 lira, 1 Ocak tarihinde 10 liralık simitlerden bin 702 tane satın alıyordu. Bugün verdiği 22 bin lira bugün Ankara’da 15 liralık simitlerden bin 470 tane alıyor. 230 tane simit geçen seneki beğenilmeyen asgari ücrete göre, bugün daha kötü bir asgari ücret teklif ediyorsunuz.”
"Sendikalar isyan ediyorlar, bu sefalet ücretine teslim olmayacaklarını ifade ediyorlar”
28 Aralık Cumartesi günü Ankara Tandoğan Meydanı’nda düzenlenecek mitinge çağrı yapan Özel, "Biz dedik ki, ‘Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında yokuz’ dedik. Ama cumartesi günü bir yerde varız. Önce 67-66 sivil toplum örgütünün çağrısı vardı. Daha sonra rakam artıyordu, iki gündür yaşananlarla 168 sivil toplum örgütüne çıktı. Çağırıcı Sayın Şenal Sarıhan, ben bir televizyon yayınındayken müjdeledi: ‘Yağmur gibi talep yağıyor, herkes bu mitingin çağırıcıları arasında girmek istiyor’ dedi. Dün HAK-İŞ’e, TÜRK-İŞ’e, DİSK ile uzaktan bağlantıyla görüştük. Sendikalar isyan ediyorlar, onlar da seslerini yükselteceklerini, bu sefalet ücretine bu dayatmaya teslim olmayacaklarını ifade ediyorlar" diye konuştu.
"Eğer bu iktidarın yaptığı yanına kar kalacaksa cumartesi evde kalsın herkes”
Özel, "Bir mücadele alanındayız. Şikâyet etmeyi bırakalım çünkü şikâyet etmek düzeltebilecek birisine yapılır. Bunların tercihi ortada. Siyaset öncelik belirleme işi. Sayın Erdoğan öncelik olarak beşli çete diye söylenen toplam 43 tane büyük müteahhidi düşünüyor. Büyük otoyolları yapan, köprüleri yapan, yeraltı geçitlerini yapan, şehir hastanelerini yapan ve ‘Size bir lira maliyeti olmayacak’ dedikleri halde bu yılın bütçesinden 260 milyar lira para ayırdığımız bu 40 haramiler, 37 tanesi bir lira vergi vermemiş. Bu şartlar altında şikâyet etmeye gerek kalmadı. Bu iktidara karşı hep birlikte sesi yükseltmeye ve mücadeleye ihtiyaç var. Biz CHP olarak bu toplantıya bir ay önce davet edildik, zaten gidecektik. Ama şimdi kitlesel olarak gideceğiz. İşçileri, memurları, esnafları, çiftçileri, yoksulları ve tüm yapıların emeklilerini oradaki dayanışmaya davet ediyoruz. Eğer bu iktidarın yaptığı yanına kar kalacaksa cumartesi evde kalsın herkes. Ama yaptığı yanına kar kalmayacaksa, bu haklar söke söke alınacaksa, ormancılar hak ettiği manevi ve maddi değeri geriye alacaklarsa, hep birlikte başaracaksak hep birlikte cumartesi günü meydanda olmamız lazım" ifadesini kullandı.