10000,70%1,11
35,32% -0,05
36,46% -0,01
3033,60% 0,25
4888,06% 0,02
İYİ Parti Lider Müsavat Dervişoğlu, Ülkü Ocakları Başkanı Yıldırım'ın tehditvari sözlerinin ardından Sinan Ateş'in katlediği yerden açıklama yaptı.
Müsavat Dervişoğlu'nun bazı kişilere cevap vermek üzere basın toplantısı tertip ettiğine dair paylaşımlar yapıldı.
Burada herhangi bir kimseye cevap vermek için bulunmuyorum. Çünkü her ahlaksızlığa cevap verirsem, her ahlaksıza cevap verirsem o zaman ahlaksızlığa paye vermiş olurum.
Siyasi muhataplarım bellidir. Dolayısıyla mütekabiliyet sınırında kalarak onlara cevap vermeyi demokrasinin şahsıma yüklediği bir sorumluluk olarak addediyorum.
Neden bu basın toplantısını yapıyorum? Mademki ahlaksızlara cevap vermeyeceğim. Sorumlulukları olanlara sorumluluklarını hatırlatmak üzere buradayım.
Onun için bu açıklamayı yapıyorum. Peki neden buradayım? Biliyorsunuz bir tehditle karşı karşıya bırakıldım. Adresimi bilemeyebilirler.
Beni sağda solda aramalara aramalarına ihtiyaç bırakmaksızın onların en iyi bildikleri yerde bu basın toplantısını gerçekleştiriyorum.
Bir tehdit ve hakaretinin muhatabı oldum. Üzerinden tam 16 saat geçti. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan bir siyasi partinin genel başkanıyım.
Dolayısıyla bir hakaretinin ve tehdidin muhatabı olduğumda bu hakaret ve tehdide karşı durumda vazife çıkarması icap eden kurumlar bulunmaktadır.
Bunların başında Cumhurbaşkanı gelmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı gelmektedir. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı gelmektedir.
Üzerinden 16 saat geçmiş olmasına rağmen şu ana kadar bu bahsettiğim kişiler tarafından yapılmış herhangi bir işlem, atılmış herhangi bir adım yoktur.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Adalet ve İçişleri Bakanı bir siyasi partinin genel başkanı tehditlerin muhatabı olduğunda acaba nerededirler?
Bir tweet'ten bir televizyon programındaki dil sürçmesinden bir köşe yazısından insanları sabaha karşı evinden alarak ters kelepçeye vurarak karakola götüren savcılığa götüren bu sorumlular acaba bugün neden vaziyet almamaktadırlar?
Bunun cevaplanmasını istiyorum ve bu vesileyle de kendilerini görevlerini doğru bir biçimde yapmaya davet ediyorum.
Korkuyorlar mı? Sayın Cumhurbaşkanı Sayın Adalet Bakanı Sayın Meclis Başkanı korkuyorlar mı? Korkuyorlarsa kimden korkuyorlar?
Bu katillerin bu tehditkarların hamilerinden mi çekiniyorlar? Bu soruların cevap bulmasını istiyorum. Ben bir anayasal hakkı kullanıyorum.
Siyaset yapmak bir anayasal haktır. Partimize mensup arkadaşlarım da aynı haktan yararlanarak siyaset yapıyorlar. Bu tehditler sıradan tehditler değil. Bu suçlar sıradan adi suçlar değil.
Anayasanın bana tanıdığı bir hakkın gasbı için uğraşıyorlar. Dolayısıyla bu hak gasbına bu devleti yönetenlerin seyirci kalması asla kabul edilebilir değildir.
Yoksa öyle bir düzenden geçiyoruz ki bazı insanların suç işleme imtiyazları mı vardır? Ya da bazı insanların başkalarını suça azmettirme özgürlükleri mi vardır?
Bu kayıtsızlık, bu sessizlik nereden kaynaklanmalıdır? Acaba arkasında suç işleyenlerin cezasız kalmasını temin etmeye birtakım adımlar atan bunu temin etmeyi sağlayan cezasızlığı bu ülkede genel geçer kural haline getirenler mi bu ortamı sağlamaktadır?
Bu sorular da cevap bulmalıdır. Can ve mal güvenliğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki sıfatlarımızdan kaynaklanmıyor.
Can ve mal güvenliğimiz vatandaşlık haklarımızdan kaynaklanıyor. Bu devleti yönetenler vatandaşın can ve mal güvenliğini temin etmek mecburiyetindeler.
Özgürlüklerini korumak mecburiyetindeler. Şimdi buradan söylüyorum, bu şahsıma yöneltilmiş saldırılar ne zaman başlamıştır?
Her şeyin miladı 22 Ekim'dir. Abdullah Öcalan'a Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kürsüde söz hakkı verilmesinin talep edildiği noktada İYİ Parti Genel Başkanı olarak ona karşı duruşumdan kaynaklı bir saldırının bir tehdidin muhatabı olmuş durumdayım.
Yani Abdullah Öcalan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelecek, konuşacak. Ona umut, hak vaat edilecek ve hatta affedilebilmesinin zemini hazırlanacak ama Musavat Dervişoğlu Ankara'nın sokaklarında gezemeyecek. Öyle mi? Havanızı alırsınız.
Yaratmak istedikleri Türkiye yüzyılı bu mu acaba? Türkiye'yi nereye sürüklemek istiyorlar? Biz siyaset sahnesine çıktığımız andan itibaren hep konuşan Türkiye çağrısı yaptık.
Her fırsatta demokrasi çağrısı yaptık. Her fırsatta cumhuriyetin ve onun değerlerinin savunulması gerektiğinin altını çizerek düşüncelerimizi milletimizle paylaştık.
Hayalimiz olan konuşan Türkiye'de vatandaşlarını susturmak isteyen bir devlet yönetimi anlayışıyla karşı karşıya bırakılıyoruz.
Dolayısıyla biz bir taraftan konuşan Türkiye isterken, bir taraftan demokrasi isterken, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkarken bazıları bu ülkede istibdat rejiminin inşasına zemin teşkil edebilecek adımlar atmaya kalkışıyorlar.
Devletin tüm unsurlarını, devletin tüm kurumlarını çıkmış oldukları bu kötü yolculuktan geri dönmeye davet ediyorum.
Demokrasi çağrısını da tekrarlıyorum. Bakın, altını çizerek ifade ediyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi'nin karşı karşıya bulunduğu zafiyetten beslenmek niyetinde olan bir siyasi parti değiliz.
Biz Türkiye'de merkez siyasetin inşa edilebilmesi, cumhuriyetin değerlerinin korunabilmesi, hakkın, hukukun, adaletin temin ve tesis edilmesi için siyaset yapıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi herhangi bir alana talip olmadığı için, iktidar istemediği için, iktidara payanda olmakla yetindiği için neresinden bakarsanız bakın bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir. Kendilerini bugün karşı karşıya bulundukları panik halinden uyanmaya davet ediyorum. Burada her zaman söylüyorum.