9396,02%1,40
38,01% -0,27
43,38% -0,49
4058,70% -0,97
6569,86% -0,17
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Trump-Netanyahu görüşmesinde, birçoklarını şaşırtan diyalog, bizleri hiç şaşırtmamıştır. Aynılar yine aynı yerdedir ya ismiyle ya da cismiyle mutlaka bir aradadırlar. Erdoğan’ın dostu Trump’la yeni maceralara açacağı yelkenler görünmüştür. Sadece onunla da değil, Netanyahu da aynı gemidedir. Şimdiden not ediyorum, bu üçünün birlikte poz verdiği günleri göreceğiz. Trump, Erdoğan, Netenyahu’yu aynı fotoğraf karesinde göreceğiz. Bu klarnetli senaryodaki set aşklarını, yakında mecburen ilan edecekler. Trump’ın şahitliğinde Suriye’de el ele verecekler" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu'nun gündeminde dış politika, TRT, boykotlar ve ekonomi vardı. Dervişoğlu, şunları kaydetti:
"Öte yandan, son günlerde sıkça görüyoruz ki, Saray rejimi Nemrutlara özeniyor. Bir taraftan her canı istediğine ceza keserken, diğer taraftan da ‘o sözde yüce vicdanıyla’ birilerini affediyor. Şaşılacak bir şey yoktur ki; burada da terörist düşkünlükleri görülmektedir. Nerede eski terör örgütü mensupları varsa, caniler varsa onları bulup affetmektedirler. Sebebi uzaklarda aramaya gerek yok. Erdoğan, uzaklardakilerin bize yakın ettiğidir. Okyanus ötesi mecraların, değişmez tek adamıdır. Eğer, Erdoğan’ın Türkiye’nin başındaki kayyımlığına ortak iseniz, müebbetlik bile olsanız, fark etmez, affedilebilirsiniz. İşte bu yüzden her suçlu, suç işlemeden önce bunlarla fotoğraf çektirir. Ama elinizde Türk bayrağı, dilinizde Mustafa Kemal varsa Türküz, Türkçüyüz, Atatürkçüyüz diyorsanız, kahrolsun PKK diyorsanız, Erdoğan rejiminin olağan şüphelisisiniz demektir.
"Muhalif dediğiniz Türk evlatlarına hapishaneler yetmedi de şimdi de evlere mi hapsedeceksiniz"
Burada olduğu gibi bu akıl yitirmişliğe bir şekilde muhalifseniz, Aymaz kralların Bastille’i, darbecilerin Yassıadası, Erdoğan’ın Silivri’sinden çıkamazsınız. 12 Eylül’ün Sıkıyönetim Mahkemeleri, 90’ların DGM’leri, FETÖ’nün Özel yetkili mahkemeleri, şimdinin ise Saray Kadıları’nın elinden kurtulamazsınız. Gerçek suçu ve suçluyu kayıran, gizli tanıklarla suç ve suçlu yaratan, talimatla tutuklayan, Borsa kurup kurtaran bir mekanizmadır bu. Biz bu mekanizmaya teslim olmayız. Olamayız. Yargı tek adam rejimiyle bu hale gelmiştir. Yargı bunlar için, Adaletin tecelligahı değil siyasi hesapların nişangahıdır. Suçtan rant elde etme biçimi, rakipleri hapsetme yöntemi, hileli zarla düşeş atma işidir. İşte bu tezgahın neticesidir ki, denetim ve takibe alınan hükümlü sayısı, yarım milyona dayanmıştır. Bu da yetmemiş olacak ki, geçtiğimiz hafta, Emniyet genel müdürlüğü, bir ihaleye çıkmıştır: ‘280 bin elektronik kelepçe alım ihalesi’ yapamcaklarmış. Tam iki yüz seksen bin kelepçe! Eli kanlı teröristleri ve canileri affederken, öğrenci, gazeteci, hoca, tweet atan çocuk, amca, teyze demeden cezalar yağdırıyorsunuz. Peki şimdi neye hazırlanıyorsun Sayın Erdoğan? Muhalif dediğiniz Türk evlatlarına hapishaneler, Silivriler yetmedi de şimdi de evlere mi hapsedeceksiniz?
"Trump, Erdoğan, Netenyahu’yu aynı fotoğraf karesinde göreceğiz"
Şimdi burada bir noktaya daha değinmek gerekiyor. Adını koymaya utandıkları bir süreç vardı biliyorsunuz Öcalan’ın yeni paradigma dediği, Türk milletine karşı girişilen asıl kalkışma süreci. Meşruluğunu Türk milletinden almak yerine, iktidardan onay almanın peşine düşen bir parti, İmralı’daki bebek katili adına sürecin durumunu soruyor. Şartları sıralıyor. Gençlerin umudundan bana ne, teröristbaşının umut hakkı ne oldu diyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Silivri’ye atıldıysa bana ne, sen bizim teröristlerden haber ver diyor. Yani kısaca diyor ki; İkimiz de söz verdik, sen, seni seven dostuna, biz de, bizi kollayan dostuna söz verdik. Zaman işliyor... İşte bu yüzden, 2 gün önce Trump-Netanyahu görüşmesinde, birçoklarını şaşırtan diyalog, bizleri hiç şaşırtmamıştır. Aynılar yine aynı yerdedir ya ismiyle ya da cismiyle mutlaka bir aradadırlar. Erdoğan’ın dostu Trump’la yeni maceralara açacağı yelkenler görünmüştür. Sadece onunla da değil, Netanyahu da aynı gemidedir. Şimdiden not ediyorum, bu üçünün birlikte poz verdiği günleri göreceğiz. Çok zaman geçmeyecek değerli dava arkadaşlarım. Trump, Erdoğan, netenyahu’yu aynı fotoğraf karesinde göreceğiz. Amaçları hedefleri, ortaklıkları müşterek bu insanların da tarih sahnesindeki yeri ve rolünü Türk milleti olarak belirleyeceğiz ve alınlarına kazıyacağız Allah’ın izniyle. Bu klarnetli senaryodaki set aşklarını, yakında mecburen ilan edecekler. Trump’ın şahitliğinde Suriye’de el ele verecekler. Gazze’nin, Gazzelilerin kanı üzerinde anlaşacaklar, İran’ın ABD elince parçalanması üzerinde anlaşacaklar, tüm bölgeyi kupon arazi diye gören tefeci bezirganlıkta anlaşacaklar. Irak Türkmenlerini nasıl yapayalnız bıraktılarsa, Suriye Türkmenlerini de aynı şekilde yapayalnız bırakacaklar. Trump rahibi nasıl aldıysa, yeni tavizlerini de öyle alacak. Çakma padişah, nasıl kapı arkasında el pençe duruyorsa, emriniz başım üstüne demeye de devam edecek! Ama sanmayın ki sonunda kötüler kazanacaktır. Türk Milletinin 23 yıllık şamarı da işte öyle bir anda inecek ki, Türk’ün 100 yıllık irade ile biriktirdiği, Kuvaımilliye şamarı hiç beklemedikleri anda suratlarında patlayacak. Gün gelecek, yeni bir tarih yazılacaktır. Tarihi de, talihi de yine Türk Milleti değiştirecektir.
"Sorarsanız Colani kardeşleriyle yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor"
Biliyorsunuz bu iktidar mensupları, en çok dış politikada kendilerini dizi-film setinde zannediyorlar. Hayatları da hayalleri de başkalarının senaryoları. Bölgedeki her aktörün, her koşulda taşeronluğuna talip oluyorlar. Hepimize yaşattıkları hezimetleri zafer, aşağılanmaları ise yiğitlik olarak satmak dışında ne hünerleri ne de motivasyonları var. Irak’ın durumu zaten malum ve içler acısıdır. Suriye’de de yine aynı şeyleri yaşıyoruz. Türkmen varlığı konusunda iktidarın kafası kumdan çıkmıyor. Türkmenler, toplantılardan dışlanıyor, anayasa sürecinden uzak tutuluyor. Sorarsanız Colani kardeşleriyle yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Ne olursa olsun, her yerde kaybeden Türkler, Türkmenler oluyor. Daha önce de defaatle ifade etmiştim, BOP’un tamamlanmasının son iki aşaması Kıbrıs ve İran idi. Bu süreçle ilgili yanılmadığımızı ise Kıbrıs’ta son yaşananlar göstermektedir. Üç kardeş Türk Devleti, Güney Kıbrıs’a büyükelçi atayarak, Türkiye’nin en haklı davalarının başında gelen Kıbrıs davasında Kıbrıs Türklerini yalnız bıraktılar. Ünvanı aksakal bir arkadaş vardı, ne iş yapıyor bilen var mı? Malum, bir şeyin başına 'ak' gelince, neticede o işin şirazesi kayıyor! Daha düne kadar, Türk Devletleri Teşkilatı diye mehter çalıyorlardı peki bu beylerden ses veren oldu mu? Olmadı tabi, elbette olmadı. 23 yılın değişmez bilançosu!
"Türkiye’siz bir Akdeniz ortaklığı masaya yatırılmış durumdadır"
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Erdoğan zamanında ve sayesinde AB üyesi oldu. Bu paçalarından millilik akan Erdoğan ve arkadaşları o zamanlar Annan planı savunuyorlardı. Aynı Rum kesimi, İsrail ile bunların zamanında yakınlaştı. Akdeniz’de savunma ve enerji alanında ortak hareket eder hale geldiler. Şimdi bunları, ne diye pazarlıyorlar biliyor musunuz? İşte güçlüyüz de, ondan yapıyorlar diyorlar. Ya, bazen düşünüyorum, işin içinden çıkamıyorum. Bu söylediklerine kendileri de inanıyor mu? Yoksa sadece bizi mi işletiyorlar, karar veremiyorum Buna inanıyorlarsa vah ki vah! Daha Geçtiğimiz hafta, Saray, Türk vatandaşlarına karşı güç gösterisi yaparken, Yunanistan’ın ev sahipliğinde, Mora yarımadasında yani Ege ve Akdeniz’in kesiştiği noktada büyük bir ortak tatbikat gerçekleştirildi. Bakalım kimler katılmış? İsrail, Katar, Rum kesimi, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, ABD ve çeşitli Avrupa ülkeleri katılmış. Evet Erdoğan ve avanesinin bütün kankaları bir arada ama nedense Dünya liderine söylememişler. Tatbikatın amacı ise şöyle ifade edilmiş: 'Doğu Akdeniz’de Ticaret yollarının güvenliğini ve istikrarı sağlamak.' Kısaca Türkiye’siz bir Akdeniz ortaklığı masaya yatırılmış durumdadır.
"Her yeni rezalet ortaya çıkana kadar Erdoğan bize dombralı hikayeler anlatmaktadır"
Bu kürsüden her vesileyle çizdiğimiz tablo karşımızdadır. Türkiye araçsallaştırılmaktadır. Türkiye yalnızlaştırılmaktadır. Neyin aracı? AB için kaçak nüfus hendeği olmanın aracı. ABD için Ortadoğu’da taşeron ve tampon ülke olmanın aracı. Körfez ülkeleri içinse, kara para aklama ve kupon arazi olmanın aracı. İşte tüm bunlar, Erdoğan’ın iktidarının görünür, görünmez diyetleridir. Her yeni rezalet ortaya çıkana kadar Erdoğan bize dombralı hikayeler anlatmaktadır. Uyduruk dizilerde, hayali pozlar kesiyor. Bu arada olan da Türkiye’ye oluyor. Mavi vatan diye çıktıkları yolda, bir Libya meselesi vardı hatırladınız mı? Kendileri de unuttular. Ve yıllardır karşısındaki hükümeti destekledikleri bu çatışma bölgesinde, daha geçen hafta Hafter’in generallerini ağırladılar. Düne kadar, Akdeniz’de askeri ve ekonomik etki alanı arayışındaydılar. Bugün ise maalesef, Türkiye, Doğu Akdeniz’deki etkisini kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
"Türk milleti, sahibi olduğu TRT’nin, tarafsız ve ilkeli yayıncılığa dönmesini istemektedir"
Her olayda, her hak arayışında sabahtan akşama kadar Türk milletini tehdit ediyorlar. Akıllarınca had bildiriyor, ne yiyeceğimize ne içeceğimize, nasıl giyinip, nasıl davranacağımıza karışıyorlar. Ellerine geçirdikleri medya ve televizyonlar aracılılığıyla artık bulantı veren tasallutlarıyla her birimize parmak sallıyorlar. Ellerine geçiremedikleri ise RTÜK diye bilinen bir sansür ajansıyla sindirmeye, susturmaya ve yok etmeye çalışıyorlar. Medya, palavra düzeninin ekranı haline gelmiş durumda. Bunun belki de en somut hali, hepimizin için hepimizin parasıyla, vergisiyle kurulmuş ve işletilen TRT’dir...
Dünyanın sayılı yayın kuruluşlarından biri olan TRT’nin yayınlarını, iktidar partisinin internet yayınına çevirmek, öncelikle anayasal bir suçtur. Şimdi Anayasa olmadığına göre, TRT’nin de kurumluğu bitti sayıyorlar. Muhalefeti görmezden geldiği gibi, Hitler’in propaganda Bakanı Gobbels’e özenen İletişim Başkanlığı aracılığıyla, adeta bir psikolojik harekat üssü gibi kullanılıyor. Kamu kaynakları, bir siyasi partinin menfaati için kullanılamaz. Kaynağı veren milletimiz, hizmeti de eşit ve tarafsız şekilde alabilmelidir. A Haberi bile gölgede bırakın dili, millet iradesiyle seçilmişlere karşı tavrıyla, TRT artık yasaları çiğneyen bir yayıncılık yapmaktadır. Bu sebeple, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Cihan Paçacı, TRT Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini Meclis Bakanlığı’na sundu. Türk milleti, sahibi olduğu TRT’nin, tarafsız ve ilkeli yayıncılığa dönmesini istemektedir. Bu sadece bir talep değil, aynı zamanda mecburiyettir. Milletin parasıyla, millete propaganda yapmanın anlamı yoktur. Propagandayı da geçtim, kimsenin, milletin parasıyla, milletin tercihlerine hakaret etmeye hakkı da yoktur.
"Boykotun yerli ve milli olmadığını anlatmak için kendilerini telef ettiler"
Bayram tatili vesilesiyle, alışveriş acemisi bakanların acıklı halini de izledik. Boykotun yerli ve milli olmadığını anlatmak için kendilerini telef ettiler. Vah ki vah! 'Avantalı hayatlara alışık, çarşının pazarın fiyatlarından habersiz yaşayanlara Alışveriş şoku'. Etiketleri görünce. Vatandaşın halini şimdi anladınız mı? Şimdi bayram ikramiyesi diye verdiğiniz bin lira zammı anladınız mı? Hala edemediyseniz söyleyeyim, Mart Ayı enflasyonu ile emekli maaşlarından bin 500 lira asgari ücret ise yılbaşından bu yana 2 bin 200 lira eridi. Memurlar ise yaklaşık 6 bin lira kaybetti. Danışmanlarına cep telefonuyla market videosu çektiren bakanlara soruyorum. Şimdi vatandaşın halini anladınız mı? İngiliz vatandaşı yatırım danışmanı sayın Mehmet Şimşek! Sizi market ortamlarında göremedik? Sarayın İstanbul operasyonu, ya da sizin tabirinizle 'iç şok' için yaktığınız 32 milyar doları yerine koymak için ne gibi yeni planlar peşindesiniz? Ortada ayan beyan duran bir gerçek vardır. Türkiye ortalama insan için, Saray ve çeperinde kümelenmiş bir avuç doyumsuz dışında hepimiz için bir ekonomik cehennemdir. Ama bunun yükünü en çok çeken orta sınıflardır, diplomasıyla maaşını kazanan, namuslu, vergisini veren, kurallara uyan vatandaşlardır. Yağma ve kayırmaya dayalı bu sistemin neredeyse bütün yükü onların omuzlarındadır. Sosyal güvenlik, savunma harcamaları, sağlık, eğitim ve diğer tüm kamu giderlerini onlar finanse etmektedirler. Çünkü aldıkları ve kullandıkları her şey için çifter çifter vergi ödemektedirler. Elindeki telefona ayrı, hattına ayrı, arabaya ayrı, benzine ayrı vergi ödüyorlar. Peki karşılığında ne alıyorlar? Ne özgürlük, ne güven, ne kanun ne de düzen… Yetmiyor. Çocuklarını okula göndermek için de yine para veriyorlar. Çünkü bu iktidar, eşit, parasız ve nitelikli eğitimi ortadan kaldırmıştır. Yetmiyor, devlet hastanesine değil, özel hastanelere gidiyorlar. Çünkü bu iktidar, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık kurumlarını yok etmiştir. Netice: Hainsin deniyor. Hainsin, vandalsın, sürtüksün, çapulcusun ve nerede deniyor? Sadece malum basında mı? Hayır, TRT’de bile bu hadsizlik yaşanıyor. Artık kabul edin, Türkiye sizin bu yönetim anlayışınızı hak etmiyor. Siz de bu ülkeyi yönetmeyi hak etmiyorsunuz!
"Kavga edecekseniz, Mustafa Kemal gibi kavga edin"
İsmine yeni Türkiye dedikleri, krizler ve kaoslar içerisinde Türk milletine reva gördükleri, iktidarda kalmak için göze alabildikleri, emin olunuz yaşadığımız acılardan çok daha fazlasıdır. Bu yüzden yalanla kavgayı, kavgayla da yalanları körükleyeceklerdir. Yalan ağızlarında öyle bir yuva yapmıştır ki, yapay zekayı programlasanız bu kadar yalanla çökerdi! Bunların yapaylığıysa bambaşka. Bunlar Soros ve CIA masalarında imal edilirken, özel tasarlanmış, işgalci aparatlarıdır. Ahlaktan ve vicdandan bağımsızdırlar. O yüzden uyarmakla mükellefim ben bu ülkenin sokaklarında büyüdüm. Kavga zamanlarında büyüdüm. Bu toplumu kavga ettirenleri, dövüştürenleri tanıdım. Onları Tanıdıkça anladım ki savunulacak ve uğrunda kavga edilecek tek şey toplum olmaktırç Cumhuriyet olmaktır. Muhafazakarlıksa budur, müdafaa ise budur. Başta gençlerimizi, uğruna kavga ettikleri anlamsız şeyleri ne olursa olsun unutmamaya davet ediyorum. Kavga edecekseniz, Mustafa Kemal gibi kavga edin! Kardeşinizle değil, kardeşi kardeşe kırdıranlarla, devletinizle değil, devleti gasp edenlerle, vatanınızla değil, vatanı yağmalayanlarla kavga edin. İşte o zaman bu arsız ve ahlaksız yalan rejiminin, onların başına çöktüğünü göreceksiniz, hep birlikte göreceğiz.
"Domuz eti yiyip, içki içtiğiniz için değil, koca Türkiye’yi darülharp diye yağmalamanın iktidarısınız"
Bugün geldiği yeri unutan, kendi varlıklarını ve kutsallarını yitirenlerin iktidarındayız! Çıkıp da kendilerine halen muhafazakar diyen varsa içlerinde, sormak isterim: 'Siz neyi muhafaza ediyorsunuz?' Geldiğiniz yeri yeksan ederek, neyi müdafaa ettiğinizi iddia ediyorsunuz? Allah’ın emirlerini unuturcasına, bir kulun emirlerine ram olmuş halde dört nala nereye gidiyor, bu ülkeyi nereye sürüklüyorsunuz? Acıyarak izliyorum ki; delirmişlik halindesiniz. Devleti koltuk zannediyor, tek adamın isteklerini Allah’ın emri belliyorsunuz. Bugününüzü kurtarmak için yarınları yakıyorsunuz. Siz buna 'kader mi' diyorsunuz? Siz köyünüzden bir tahta bavulla yola çıkıp, bu Cumhuriyetin okullarında okumadınız mı? Bir çoğunuz, yıllarca bu Cumhuriyet'te memuriyet yapmadınız mı? Siz hala neyden intikamını alıyorsunuz? Siz buna 'kaza mı' diyorsunuz? Yürüdüğünüz o yolları kapattınız. Yüzbinlerce liyakat sahibinin hayatını kararttınız. Siz buna kul hakkı değil mi diyorsunuz? Yönetemediğiniz, laf geçiremediğiniz, iş ve suç ortaklığı kurmadığınız, herkesten ve her şeyden korkuyorsunuz. Siz buna dava mı diyorsunuz? Binlerce ihale dağıttınız, doyamadınız, iftirayla makam, dalaverayla mal sahibi oldunuz... Düşüncesizliğin iktidarısınız! Kafanız çalışmadığı için değil, bezirgan kurnazlığını, fikir zannetmenin iktidarısınız! Haramın iktidarısınız. Domuz eti yiyip, içki içtiğiniz için değil, koca Türkiye’yi darülharp diye yağmalamanın iktidarısınız."