10275,80%0,46
39,81% 0,10
46,90% 0,33
4274,45% 0,36
6794,97% -0,20
Akşener'in açıklamaları özetle şöyle:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz.
Bizleri mübarek Ramazan ayına kavuşturan Cenab-ı Allah’a şükürler olsun.
On bir ayın sultanı, bu mübarek ayda, Rabbim ibadetlerimizi kabul etsin.
Olanlara nefis terbiyesi, olmayanlara rızık, milletimize ve tüm insanlığa sağlık ve huzur versin.
Aziz Milletim;
Salgının başından beri, iktidarı defalarca uyardık.
Uyarıların yanında, neler yapılması gerektiğini de, gün gün anlattık.
“Bilim insanlarına kulak verin, milletimizin canı daha fazla yanmasın.” dedik.
“Üç hafta tam kapanma için gecikmeyin, bu işin sonu iyi değil.” dedik.
“Aşı tedariğini ciddiye alıp, bir an önce aşıları getirin, başka çıkış yok.” dedik.
“Dar gelirli vatandaşlarımızı, öğretmenlerimizi öncelikli olarak aşılayın.” dedik.
“İnsan üstü bir gayretle çalışan, sağlık ordumuz yoruldu,
yüklerini hafifletin, onlara moral verin.” dedik.
“Esnek mesai uygulamasına acilen dönün,
milyonlarca vatandaşımızı, aynı saatte toplu taşıma araçlarına bindirmeyin.” dedik.
Ekonomik destek paketleri önerdik, kaynaklarını gösterdik.
Ama maalesef bir kulaklarından girdi, diğerinden çıktı.
Biz, işi ciddiye alıp, önlemleri sıkılaştırmalarını beklerken,
onlar gittiler, lebalep kongreler yapıp, virüse davetiye çıkardılar.
Sonuç?
Türkiye dünyada en çok vaka görülen ülke oldu.
Aziz milletim;
Biz bu tabloyu hak etmedik.
Ama, özveriyle çalışan doktorlarımızın, sağlık ordumuzun uyarılarını dinlemeyenler,
aklın ve bilimin yolundan sapanlar, Türkiye’yi maalesef bu korkunç tabloyla baş başa bıraktı.
Salgını ciddiye alıp, üzerine düşeni yapmaya çalışan ülkeler,
birer ikişer normale dönerken, Türkiye’nin, en kötü dönemini yaşıyor olması,
bir büyük basiretsizliğin, bir büyük ciddiyetsizliğin, bir büyük beceriksizliğin sonucudur.
Bu tablo milletimizin değil, iktidarın eseridir.
Bu kürsüden, daha önce de Bilim Kurulu’na seslenip, uyarmıştım;
“Ya çıkın gerçekleri anlatın, ya da sizi susturuyorlarsa istifa edin.” demiştim.
Bilim Kurulu, pazartesi günü yine toplandı.
Bilimin ışığında, neler yapılması gerektiğini, Sağlık Bakanı’na anlattılar.
Peki sonra ne oldu?
Bilim Kurulu’nun çözüm planı, bir tavsiye muamelesi gördü,
kaybedecek tek bir saatimizin bile olmadığı bir zamanda, 24 saat daha heba edildi.
Neden?
Sayın Erdoğan inceleyip karar verecekmiş…
Hangi bilgiyle, hangi birikimle belli değil.
Kardeşim;
Sen doktor musun?
Sen enfeksiyon uzmanı mısın?
Böylesine uzmanlık isteyen bir konuda, kararı niye sen veriyorsun?
Kararı niye bilim insanlarına bırakmıyorsun?
Bu nasıl bir hırs?
Bu nasıl bir nobranlık?
Bu nasıl bir sorumsuzluk?
Böyle ciddiyetsizlik olmaz.
Böyle devlet yönetilmez.
Yazıktır, günahtır.
Aylardır, “Acilen 3 haftalık tam kapanmaya geçin.” diyoruz.
“Esnafımızı, çalışanlarımızı koruyacak önlemleri alın,
ülkemizi, 3 haftalık bir kapanmayla rahatlatın.” diyoruz.
Bilim bunu söylüyor.
İşin uzmanları bunu söylüyor.
Sen hala kafana göre takılıyorsun.
Sayın Erdoğan;
Ülkeler birer birer Türkiye’ye uçuşları durduruyor.
Türkiye’nin en önemli gelir kaynağı olan turizm sezonu yaklaşırken,
milyonlarca çalışanın ekmeğiyle oynadın, mutlu musun?
Vatandaşlarımız hastanelerde yatak bulamıyor, mutlu musun?
Milletimiz aşı beklerken, Libya’ya 150 bin aşı gönderip, caka satmaya utanmıyor musun?
Hiç mi Allah’tan korkmuyorsun?
Yazıklar olsun.
Hadi bizi duymamazlıktan geliyorsunuz, onu anladık.
Ama Türk Tabipler Birliği çıktı, “Üçüncü ve en yüksek zirvedeyiz” dedi.
Onu da mı duymadınız?
İstanbul Tabipler Odası, “Hastaneler doldu. Hastalar sıra bekliyor.” dedi.
Onu da mı duymadınız?
Ankara Tabipler Odası seslendi; “12 saat sedyede bekleyen hastalarımız var.” dedi.
Onu da mı duymadınız?
Adana, “Bir yılın sonunda başa döndük. Tam kapanma şart.” dedi.
Onu da mı duymadınız?
Bursa, “Sözün bittiği yerdeyiz. Durum tespiti işe yaramaz.” dedi.
Onu da mı duymadınız?
Giresun, “Vakalar pik yaptı. Görmüyorlar mı?” diye sordu.
Diyarbakır, “Vakalar 6-7 kat arttı. Bu yükü taşıyamayız.” dedi.
Samsun, “Tükenme noktasındayız.” dedi.
Onları da mı duymadınız?
Urfa, Van, Mersin, Ankara, Hakkari’de doktorlar feryat etti,
Duymadınız, merak etmediniz, umurunuzda bile olmadı.
Çünkü, milletimiz canıyla uğraşırken,
siz başka hesapların, başka planların peşindesiniz.
Şimdi de çıkıp utanmadan,
“Salgının bu noktaya ulaşmasından, 84 milyon hepimiz sorumluyuz.” diyerek,
suçu milletin üzerine atmaya kalkıyorsunuz.
Kurallara uymayanları, önlem almayanları ayrı tutuyorum.
Ama hayır.
Bu tablonun sorumlusu milletimiz değil.
Bu tablonun sorumlusu, salgını yönetemeyen, aşıyı getiremeyen,
milleti yokluğa mahkum eden sizsiniz!
Bu kadar basit.
Suçu milletin üzerine yıkıp kaçamazsın, Sayın Erdoğan!
Öyle zora gelince, kaçıp saklanmak yok.
Arşa çıkan vaka sayılarının sorumluluğunu alacaksın.
Gelmeyen aşıların sorumluluğunu alacaksın.
O lebalep kongrelerin sorumluluğunu alacaksın.
Öyle yağma yok.
Sorumluluğu alacaksın ve Türkiye’yi salgın listesinin ilk sırasına çıkaran,
bu basiretsizliğin, bu umursamazlığın, bu beceriksizliğin hesabını,
ilk seçimde milletimize mutlaka vereceksin.
Dava arkadaşlarım;
Sizlere bu kürsüden defalarca, demokrasiyle ekonomi arasındaki ilişkiyi anlattım.
Yine tekrarlıyorum.
Türkiye demokrasiye kavuşmadan, kalkınamaz.
Türkiye özgürleşmeden, kalkınamaz.
Türkiye adalet olmadan, hukuk olmadan, huzur olmadan kalkınamaz.
Bunu, iktidarından muhalefetine herkes aklına iyice yazsın.
Bugünkü ekonomik sorunlarımızın temelinde,
Sayın Erdoğan’ın demokrasiyi tehdit, millet iradesini de ayak bağı olarak gören, çarpık zihniyeti,
Ve de o zihniyetin ürünü olan, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi yatıyor.
İşte tam da bu nedenle;
Oyları düştükçe, demokrasiye daha çok saldırıyorlar.
Seçimleri kazanma şansları azaldıkça, özgürlükleri daha çok kısıtlıyorlar.
Yolun sonun göründükçe, hukuku daha çok çiğniyorlar.
Türkiye fakirleşmiş, umurlarında değil.
Vatandaşlarımız işini kaybetmiş, umurlarında değil.
Çiftçimiz bitmiş, esnafımız batmış, insanlarımız ölmüş, umurunda değil.
Siz hiç, “işsizlik arttı, bu sorunu çözelim.” diye,
Bakanlar Kurulu’nun olağanüstü toplandığını duydunuz mu?
Duyamazsınız.
Siz hiç, çiftçilerin dertlerini görüşmek için, lebalep toplantı yaptıklarını duydunuz mu?
Duyamazsınız.
Siz hiç, KOBİ’lerin, 860 milyar liraya ulaşan banka borçlarına çare bulmak için,
paket açıkladıklarını duydunuz mu?
Duyamazsınız.
Çünkü Sayın Erdoğan ve iktidarının, milletimizin sorunlarına çözüm üretmek gibi bir önceliği yok.
Onlar için önemli olan, eşi, dostu, yandaşı zengin etmek.
İşte o nedenle, bir yıldır iş yapamayan esnafımıza,
hepi topu, 5 milyar lira reva gören bu arkadaşlar,
sadece Kuzey Marmara Otoyolu için, 17 milyar 800 milyon lira ek maliyet ödüyor.
Yüzbinlerce esnafımıza, parça parça 5 milyar, 5 müteahhide tek kalemde 3 buçuk katı.
Allah aşkına;
Hak bunun neresinde?
Vicdan bunun neresinde?
Adalet bunun neresinde?
Yazıklar olsun.
Aziz milletim, değerli milletvekilleri;
Milletimiz canının derdine düşmüşken;
İşsizlik almış başını gitmiş, iflaslar başlamışken;
Mutfakta tencereler kaynamıyor,
Gençlerimizin umutları, hayalleri yok olmuşken;
Emeklilerimiz ay sonunu getiremiyor,
EYT’lilerin çilesi devam ediyorken;
Türkiye her geçen gün fakirleşiyorken;
Kimse kusura bakmasın, iktidar kendini parçalasa bile,
Biz, 6 ayda bir ısıtılıp önümüze getirilen, aynı abuk sabuk konuları konuşmayacağız.
Yetti arkadaş!
Ayıptır, günahtır.
Bırakın da millet bir nefes alsın.
Bir kere olsun, milletimizin yüzünü nasıl güldürürüz, onu konuşalım.
Sorunlarını nasıl çözeriz, onu konuşalım.
Nasıl öldüğümüzü değil, nasıl ölmeyeceğiz, onu konuşalım!
Ama maalesef konuşamazlar.
Çünkü korkuyorlar.
O saray sefalarını kaybetmekten korkuyorlar.
Altlarındaki arabaları kaybetmekten korkuyorlar.
5 farklı yerden aldıkları maaşlar kesilir diye korkuyorlar.
Öyle korkuyorlar ki;
Artık Ak Partili belediye çalışanları bile,
bize duyduğu derin kıskançlıkla tanıdığımız Almanya’ya iltica ediyor.
Malatya Yeşilyurt Belediyesi’nin Ak Partili başkanı,
42 kişilik bir grubu, Almanya’ya eğitim için yollamış.
İki kişi hariç kalan kırk kişi, gidiş o gidiş…
Sayın Erdoğan’ın kadroları, Sayın Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’den, ardına bakmadan kaçıyor.
Zamanında Sovyetler’den kaçan devlet görevlileri gibi…
İşte size, Sayın Erdoğan’ın Türkiye’yi düşürdüğü durum.
Güler misin, ağlar mısın?
Ama korkunun ecele faydası yok…
Milletin gerçeklerinden kaçış yok.
Çünkü artık biz varız.
Onlar, iktidarlarını nasıl sürdüreceklerinin hesabındalar,
biz, milletimizi nasıl düze çıkaracağımızın hesabındayız.
Onlar, eşi, dostu, müteahhidi zengin etme peşindeler,
biz, EYT’linin, polisin, sağlıkçının derdini çözme peşindeyiz.
Onlar, yalanlarla koltuklarını korumanın derdindeler,
biz, zengin, güçlü ve mutlu bir Türkiye derdindeyiz.
Biz inatla, önce millet, önce memleket diyeceğiz.
Biz inatla, milletin dertlerini konuşacağız.
Biz, dün olduğu gibi, bugün de, yarın da, milletimizin sesi olmaya devam edeceğiz.
İşte o nedenle, her hafta olduğu gibi bu hafta da, her türlü sansüre inat,
şimdi sıra Milletin Kürsüsü’nde…
İktidarın yalanlarının mağdurlarından biri,
emekli polis memuru, Erdinç Emecan kardeşimiz
Teşekkür ederim Erdinç Bey.
Buradan sizin aracılığınızla, tüm polis kardeşlerimize seslenmek istiyorum;
Sayın Erdoğan miting meydanlarında sizlere söz verdi, ama gereğini yapmadı.
Biz hala sözümüzün arkasındayız.
İYİ Parti iktidarında, 3600 ek gösterge hakkınızı teslim edeceğiz.
Hiç merak etmeyin.
Aziz milletim;
Bu iktidar vatandaşının sesini duymuyor.
Aylardır, “patatesler, soğanlar depolarda çürüyor, üretici perişan.” diyoruz.
İktidardan “tık” yok.
Mecburen Millet İttifakı belediyeleri kendi imkanlarınca,
üreticimizin elindeki ürünü satın alıp, vatandaşımıza dağıttı.
Bunu gören Tarım Bakanlığı da, baktı kendi işini Millet İttifakı Belediyeleri yapıyor,
sonunda harekete geçti.
Depolardaki ürünü, simsar hesabıyla alıyorlar ama olsun.
Nihayet iyi bir adım attılar.
Böyle beceriksiz bir tarım bakanı varken, buna da şükür.
Ama sıkıntı sadece patates ve soğanla sınırlı değil.
Elma üreticilerinin de derdi var.
Ürünlerini, soğuk hava depolarından, meyve suyu fabrikalarına götürüyorlar, kayıpları oluyor.
İktidardan beklentileri açık: kilo başına 30 kuruş destek istiyorlar.
Buradan iktidara seslenmek istiyorum;
Türkiye’nin bu kaybı telafi edecek imkanı var.
Millet İttifakı belediyelerini beklemeyin,
Patates ve soğan üreticilerimiz için, geç de olsa attığınız adımı, elma üreticilerimiz için de atın.
Çiftçimizi daha fazla mağdur etmeyin.
Değerli milletvekilleri;
Sayın Erdoğan ve damadının el birliğiyle zora soktukları Türkiye ekonomisi,
pandemiyle birlikte çok daha ağır sorunlarla karşı karşıya.
Milletimiz bu zorlukları, iş yerinden tarlaya, pazardan sofraya kadar,
hayatın her alanında derinden hissediyor.
Merkez Bankası rezervlerini buharlaştıran beceriksizlik,
şimdi nereden nasıl para bulabilirim diye çırpınıyor.
Bu zor şartlarda, ekonomimize nefes aldırabilecek alanlardan biri de,
Türkiye’nin en bereketli sektörlerinin başında gelen turizm sektörü.
Turizm, tek başına dış ticaret açığımızı kapatacak potansiyele sahip.
Çünkü, direkt olarak döviz girdisi sağlıyor.
Çünkü, hizmet ağırlıklı bir sektör ve ithalata bağımlı değil.
Çünkü, istihdam sağlıyor.
Bunun yanında, esnafı da kalkındırıyor,
yeme içme sektörünü de kalkındırıyor,
taksileri de, özel taşımacılığı da kalkındırıyor.
Dolayısıyla, bu açıdan bakıldığında turizm,
Türkiye’nin birinci derecede stratejik öneme sahip sektörlerinden biri.
Bunun anlamı şudur.
Devletin kaynaklarından öncelikli olarak yararlandırılması gerekir.
Yani kamu bankaları ucuz kredi verecekse, turizmi ihmal etmemelidir.
Teşvik verilecekse, turizm ihmal edilmemelidir.
Aşılama yapılacaksa, sezon yaklaşırken, turizm sektöründe çalışanlar önceliklendirilmelidir.
İşte o nedenle, iktidarı haftalardır uyarıyoruz.
“Hazırlıklı olun, önlemlerinizi alın, Türk turizmi bu sezonu kaçırırsa bedeli ağır olur.” diyoruz.
TÜRSAB, uzunca bir süredir alarm veriyor.
Hatta kendi bakanlığı bile iktidarı uyarıyor, “Bu sezonu kaçırırsak felaket olur.” diyor.
Ama muhteremler uyumaya devam ediyor.
Bu hafta turizm haftası.
Lafa geldiğinde, “Turizm istihdam sağlar, turizm barıştır, dostluktur.” diyorlar.
Turizmin ekonomi için ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyorlar.
Ama sektörün içinde bulunduğu sıkıntıları nedense hatırlamıyorlar.